Temmuz bitiyor olduğu için çok mutluyum. Tamam ağustos da sıcak olacak. Yaz da daha bitmedi, biliyorum. Yine de sanki ağustosun gelmesiyle sonbahara ve kışa geri sayım başlayacak ve biz yazın büyük bir kısmını geride bırakmış olacağız gibi hissediyorum. O yüzden de mutluyum. Hem bugün hava kapalı İstanbul'da, rüzgar esiyor, nem yok ve bu yüzden de çok güzel bir gün benim için. Son bir haftayı klima ile geçirebildik. O da olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Sıcak ve yanında nem mahvetti bizi. Sabahın beşinde bile kalktığımda hava sıcaktı ve oturduğum yerde terliyordum. Sabah serinliğini bile özledik. Gece serinliğini de özledik bu arada. Genel olarak serin olan her şeyi özledik :).
Bizim ev giriş kat, mutfağım ve çalışma odam da yola bakıyor. Hareketli de bir sokak. Dolayısıyla gün içinde bol bol gelen giden izliyorum, aslında genelde kitap okuduğum ya da bilgisayarda / telefonda bir şeylerle uğraştığım için izlemekten çok dinliyorum. Apartman kapısı da aynı sokağa açıldığından ister istemez tüm girip çıkanı da takip ediyorum. Sabah özellikle çok erken işe giden iki komşum var, onların seslerinden saatin kaç olduğunu anlayabiliyorum mesela :O). Okullar açıkken de üst katlardaki komşunun fırlama oğlunu her gün üçte bırakan servis sebebiyle saate bakmadan saatin üç olduğunu biliyordum :O). Neyse, geçenlerde bir kadın geçiyordu camın önünden. Öyle bir çığlık attı ki, birine bir şey oldu diye dışarıya baktım gayri ihtiyari. Yanında beş yaşlarında bir çocuk vardı. O telefonda konuşurken çocuk bir şey istediği için çocuğa bağırmış, o canhıraş çığlık oymuş. Çocuk da döndü annesine "Senin Allah belanı..." diye bağırdı. Beş yaşındaki bir çocuğun annesine bu şekilde davranmasına mı üzüleyim, o çocuk o cümleyi annesine kuruyorsa, günde kaç bin defa duyuyordur diyerek çocuğa mı üzüleyim bilemedim. Bir de bela okumak benim hiç yapmadığım bir şey. Çocukken annemden ya da babamdan duyduğumu da hiç hatırlamıyorum. O yüzden ekstra kötü geldi kulağıma. Çok garipsedim.
Reçel yemeği de yapmayı da sevdiğim için bizim evde hazır alınmış reçel asla bulunmaz. Bir ara o kadar çok yapmıştım ki, mutfakta hangi dolabı açsam reçel kavanozu çıkıyordu karşıma. Öncelikle o birikenleri bitirelim diye neredeyse iki senedir doğru düzgün reçel yapmıyordum. Şimdilerde stoku bayağı bir azalttık. O yüzden mevsimin meyvesine göre az az yapmaya başladım. Çok bekletmeden de tüketiyoruz genelde. Böyle daha iyi oluyor. Neyse, şeftaliyi meyve haliyle yemeği çok severim ama şeftali suyu ve reçeli hiç sevmem. Nereden estiyse şeftali reçeli yapayım istedim. Aklımdan değişik bir şeyler denemek geçiyordu galiba. Yaptım, daha soğumadı, sadece kaşıkla tadına baktım. Güzel olmuş ama yine de yaptığıma pişman oldum. Kendim de yapsam şeftali reçelini sevmiyormuşum, eminim artık :O). Erik reçeli yapacağım. Erik reçelini seviyorum. Geçen sene yaptıklarımın sonunu bu sabah bitirdim. Yeniden yapmanın zamanı da gelmiş. Tek sorun geçen sene hangi erikten ve nasıl yapmıştım hatırlamıyorum. Anjelik erik de olabilir, bardak eriği de. Belki ikisini de alır denerim. Tarife de bir bakacağım, belki oraya yazmışımdır hangi erikten yaptığımı :O).
Yine görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder