27 Ağustos 2021

AĞUSTOSUN YİRMİ YEDİSİ, 2021

    Yıllık iznim resmi olarak bugün bitti. Şu sıralar hafta sonu çalışmadığımız için bu cumartesi - pazar da evdeyim. Pazartesi de 30 Ağustos sebebiyle bir etkinliğimiz olursa ona katılırım ama ofis kapalı. Salı günü bir aylık tatilden sonra iş başı yapacağım. Bütün iznimi topluca almıştım. 2022'ye kadar başka iznim yok. İyi ki öyle yapmışım çünkü dinlenmek iyi geldi açıkçası :O). Evde oturmak da hoşuma gitti, pek sıkılmadım. Bir yandan da son günlerde işimi ve çalışmayı özlemeye başladım.  Toplamda 6 + 2 günlük ailelerimizi, memleketimizi ve dostlarımızı ziyaret ettiğimiz bir tatilimiz oldu. O da kararındaydı. Çok uzadığında tatilden sıkılmaya başlıyorum. Tatil dinlendirmek yerine beni yormaya başlıyor. Eziyet oluyor bir süre sonra. Evini ve evde oturmayı seven bir insanım :O). 

    Bu yıl ilk defa akıllıca bir karar alarak, evimi ben temizleyeceğim, moduna girmedim ve iznimin daha başındayken annemin yardımcısını çağırdım. Böylece cam silme - dip köşe ev temizleme yorgunluğunu yaşamadan keyifle yapabileceğim dolap düzenleme, köşe bucaktaki eşyaları gün ışığına çıkarma, ayıklama, yeni bir şeyler alma, eksikleri tespit etme, nereye ne yaptıracağına - alacağına - neyin neyle gideceğine dair hayaller kurma gibi işlere rahatlıkla zaman ayırabildim :O). Normalde, yıllardır tanıyor bile olsam, evimin içinde dışarıdan birinin temizlik yapıyor olması fikri beni geriyor. Özel hayatıma müdahale ediliyormuş gibi hissediyorum. Temizliğimi yapabildiğim kadar kendim yapmaya çalışıyorum. Desteği de en son noktada kabul ediyorum. 

   Evde olduğum şu günlerde yaklaşık bir senedir düzenini bir türlü oturtamadığım dosya dolabımı tam anlamıyla derledim topladım. Şu an her bir kağıt parçasının nerede olduğunu, hangi rafta hangi dosyaların - defterlerin durduğunu, bir şey arayacağım zaman nereye bakmam gerektiğini biliyorum. Bu da beni mutlu ediyor. Bir iki şıklaştırma - göze hoş görünme eksiğim var dolabımda ama onların acelesi yok. Bunlar için ne yapacağımı biliyorum, eksikleri de zaman içinde tamamlarım. 

    Ara ara bahsediyorumdur ama dosya dolabımı anmışken bir kez daha zevkle anlatabilirim, ciddi bir defter ve kağıt takıntım var. Kaç tane defterim olduğunu bilmiyorum. Defter sevgimi bilen arkadaşlarımdan gelen hediyeler, benim satın aldıklarım, okul - iş yeri vb. yerlerden promosyon ajandalar, not defterleri, gördüğüm yerlerde bazen, kullanmıyorsan benim olsun mu, diyerek görüp aldıklarım, çeşit çeşit, her boyda bir sürü defterim var. Çok da kullanıyorum aslında. Elimin altında her zaman bir defter bulunur. Özellikle işte sürekli defterime not alırım. Mesela üç farklı amaç için kullandığım üç not defterimi çantamda sürekli taşırım. Bitirdiğim, son sayfasına kadar kullandığım defterim de çok. Kullanmadıklarım da. Arada onları çıkarırım. Hepsini dizerim. Tek tek incelerim. Kafamda şunu şuna kullanayım diye plan yaparım. İçlerinde favorilerim vardır ve tabi ki pek sevmediklerim de. Defterlerimden vazgeçtiğim de pek görülmemiştir. Sevmesem de, istemesem de vermeye kıyamam. Benim gibi defter seven bir arkadaşıma hediye defter alacaksam dayanamam bazen aynısından kendime de alırım :O). Kendimi böyle kabul ettim artık. Direkt onlara yer ayırdım dolabımda. Defterlerimle mutluyum :O). 

  Kağıt takıntım ise boş olan hiçbir kağıt parçasını tamamen doldurmadan atamama şeklinde. Önü - arkası, boş kenarı, köşesi - her santimetre karesine kadar mutlaka kullanılmalı. Tamamen dolduğunda da kesinlikle geri dönüşüme atılmalı. Normal çöpe değil.  Çevremizi korumak açısından bu benim için çok önemli, ağaç katliamlarını azaltmak açısından. Boşa kağıt harcanmaması ve kullanılan kağıdın geri dönüşmesinin sağlanması açısından.  A 4 boyutundaki kağıtların tek yüzü doluysa diğer yüzünü müsvedde olarak kullanıyoruz. Mümkünse çektiğimiz fotokopilerde öncelikle onları değerlendiriyoruz.. Fotokopide kullanmak mümkün değilse uygun boyutta kesip not kağıdı olarak kullanıyoruz. Bunun takibini düzenli şekilde yapıyorum. İş arkadaşlarım kullandığımı bildikleri için biriktirdikleri kağıtları bana gönderiyorlar. Ofisteki arkadaşlar da aynı özeni gösteriyorlar. O yönden içim rahat. Elimizden geleni yapıyoruz en azından. 

  Sonra yine görüşmek üzere...

24 Ağustos 2021

AĞUSTOSUN YİRMİ DÖRDÜ, 2021

   Her kadının (ya da erkeğin de olabilir) takıntılı olduğu bir eşya vardır. Gittiği her mağazada, evde, mekanda gözü ona takılır. Aldıkça alası gelir. Boy boy, çeşit çeşit mevcuttur ama yeni bir taneye de asla hayır demez. Sizin için bu nedir bilmiyorum ama benim takıntım hasır sepetler. Evde az biraz vardı. Son aylarda bir kaç tane daha aldım. Hasır sepet limitimi çoktan doldurdum ama yine de her gördüğümde bir incelemeden geçemiyorum. Yine de artık kendimi durdurup almamayı başarabiliyorum en azından :O). 


    Yukarıda yer alan fotoğraflarda gördüğünüz sepetler evdeki mevcudun çok küçük bir kısmı. Soldakini bu sene annemle ablam doğum günü hediyesi olarak almışlardı. Bende o tarz hiç yoktu. O yüzden ayrı bir sevdim, dolapta yer kaplayan ve her kapağı açtığımda dışarı fırlayan yünlerimi koydum içine. Sağdakini yirmi sene evvel, daha yeni evlendiğimizde kayınvalidemde görmüş, çok beğenince benim olmasını istemiştim, kayınvalidem de beni üzmeyip sepetini bana hediye etmişti. Son yirmi senesini ilk başta Atahan'ın oyuncak sepeti olarak, bir ara boş kalarak geçirdi, son zamanlarda da yün sepetim oldu. Kayınvalideme ne zaman gelmişti, biri mi hediye etmişti, o mu almıştı, o kısmını zamanında anlattıysa da unutmuşum. Görüştüğümüzde tekrar sorayım :O). Alttaki yuvarlak sepet ise İkea'dan annemin hediyesi. Aslında bunlara hediye derken bazen biraz metazori yaptığımı da itiraf etmem gerek. Çoğu zaman ben hiç bir şey istemem desem de beğeneceğimi bildikleri bir şeyleri gördüklerinde alıyorlar. Bazen de ben daha onlar niyetlenmeden, bir şey beğenmeye bile fırsat bulamadan bana şunu alın, bunu alın diye ön siparişi veriyorum. Sonra da onların adına da "hediye" diyorum :O).

  Kimi zaman blog ayarlarına bakıyorum. Sağını solunu kurcalıyorum. Kimler dünyanın neresinden beni okuyor diye inceliyorum. Değişik ülkelerden girenleri gördüğümde mutlu oluyorum. Dünyanın her yerinden okuyucum olabiliyor. Böyle girip girip bakarken sanki onlar Türk değil de yabancı gibi düşündüğümü fark ettim. Halbuki ben Türkçe yazıyorum. Dünyanın neresinden girerlerse girsinler yazdıklarımı anlayabilmeleri için çok büyük bir kısmının Türk olması gerekiyor. Yabancı olup da Türkçe bileni bir iki kişidir olsa olsa. Bunu idrak edene kadar, sanki mesela Meksika'dan bir Meksikalı, Japonya'dan bir Japon okuyormuş gibi düşünüyordum hep nedense :O).

   Sonra yine görüşmek üzere...

23 Ağustos 2021

Ağustosun Yirmi Üçü, 2021


     Hafta sonu, annem, ablam ve ben küçük bir kaçamak yaptık. Üçümüz beraber memleketimize, Demirköy, İğneada ve Kırklareli'ye gittik. Bu sayede yıllık iznimin son haftasına güzel bir şekilde başladım. Gezerek, dinlenerek yolculuk yaptık. Durmak istediğimiz yerde durduk, kalmak istediğimiz yerde kaldık, uğramak istediğimiz yere uğradık. Çok keyifli ve güzeldi. Hepimize iyi geldi. Yol boyunca bol bol konuştuk, akrabalarımızla buluştuk. Geleceğe dair planlar yaptık. 






   Fotoğrafların üçü de İğneada'dan. İlk fotoğraf denizin gölle buluştuğu noktadan. Küçük bir tur attık adada. Ağaçlar o kadar güzeldi ki, arabadan inip bol bol oksijen aldık, fotoğraf çektik, en az yarım saat oyalandık. Bizden başka kimse yoktu. Ağaçların rüzgarda sallandıkça çıkardığı ses dışında hiç bir ses duyulmuyordu. O yarım saatlik mola, ömrümüze ömür kattı.

   İkinci fotoğraf akşam üzeri kuzenimiz ve ailesiyle oturduğumuz kafedeki manzaramız. Ayın doğuşunu izledik. Kuzenler düğüne gidecekti, biz, o gece yatacağımız akrabamıza gidecektik ama sohbet çok tatlı gelince uzun uzun konuştuk ve geç sayılabilecek bir saatte kalktık. Kuzenler de neredeyse düğünün sonuna yetişebildiler ancak :O).

   Üçüncü fotoğraf da yoldan geldiğimizde oturup yemek yediğimiz restoran. Deniz kenarında. Balık güzeldi. Ablam köfte yedi ama pek beğenmedi. Salata ve kalamar iyiydi. Kabinler ve kumsalda şezlonglar da mevcuttu. Yemek yiyip denize girmek ya da deniz arası mola vermek için gayet uygundu. 

    Peynirimizi aldık, Dokuzhöyük köy kooperatifinin yaptığı peynirden alıyoruz sürekli. hem köylümüze destek olmak için hem de çok güzel olduğu için :O). Yenice'den sucuğumuzu aldık. O köyün eti ve et ürünleri meşhurdur, güzeldir de. Ben ayrıca çok sevdiğim için ev yapımı böğürtlen reçeli de aldım, o da güzel çıktı. Tekrar gidersek yine aynısından alacağım. Demirköy'de yol kenarındaki tezgahtan taze toplanmış karamuk aldık yedik. Gurme gezisi gibi oldu bir anlamda da bu gezi. İki gün boyunca yedik, içtik, gezdik, gördük, geldik.

  Yine görüşmek üzere...

18 Ağustos 2021

Ağustosun On Sekizi, 2021

      Yıllık iznimi yarıladım. Topluca ve hepsini birden aldığımdan neredeyse bir ayı buldu izin sürem. Böyle olduğunda süper oluyor:O). Arada yine işten bir şeyler için arıyorlar sinir oluyorum ama olsun. Siz aramayın çalışanlarınızı izne çıktıklarında (kamu spotu). Bırakın kafalarını dinlesinler :O).

   İzindeyken iki günlüğüne Edirne'ye ve dört günlüğüne Çanakkale'ye gittik. Edirne'de 15 yıllık arkadaşlarımız var. Yoğun iş tempolarımızdan ötürü senede bir iki defa görüşebiliyoruz ama her seferinde dün ayrılmışçasına kaldığımız yerden devam edebiliyoruz. Bu tarz arkadaşlıklar altın gibi kıymetli bence ve değeri bilinmeli. Ufak tefek şeyler yüzünden araya soğukluk girmesine izin verilmemeli. Çanakkale'de de kocamın ailesiyle birlikteydik. Harala gürele ve bol gülmeli - kızmalı - takılmalı geçti dört günümüz. Üç kardeş - çocuklar- gelinler - damatlar derken bir araya geldiğimizde en az on kişi olduğumuzdan daha azını beklemiyordum zaten :O).

  Bir ara iznim bitmeden de memlekete, Demirköy'e gitmek istiyorum. Günü birlik ya da en fazla bir gece kalmalı. Hem babam - dayım - anneannem - dedem gibi büyüklerimizi yerlerinde ziyaret etmeye hem de memleket havası almak için.

   Kitap okuma hızım düştü. Doğru kitabı bulamıyor muyum acaba diye düşünüyorum bazen. Son zamanlarda çok fazla yeni kitap almadım. Kendimi hep evdeki okumadığım kitapları okumaya zorluyorum. Belki bunun da etkisi vardır. 

    Yine görüşmek üzere...