26 Ağustos 2017

1087

      Blogumla ilgilendim biraz bu gece. Görünümünü değiştirdim. Linklerimi kontrol ettim. Uzun zamandır aktif olmayanları çıkardım. Ara ara yenilerini ekleyeceğim. 
   
     İznimin iki haftası bitti. Bayram tatili kısmı başladı. Bu sene kendimizi aşarak on günlük bir tatil yaptık. Normalde beşinci günden sonra ailecek sıkıldığımızdan bir rekordu bu bizim için. Gerçi gezdik. Beş gün Fethiye'de ablamda kaldık. Bodrum üzerinden Çanakkale'ye gelip iki gün kaldık. Oradan da Edirne'ye geçtik. Daha sonra fotoğraflı ayrı bir tatil yazısı yazacağım. 
   
      İzindeyken hayatımı ne kadar iş odaklı yaşadığımı fark ettim biraz. Bir çok hobim vardı eskiden. Blogumu bire bir günlük gibi yazardım. Dikiş dikerdim. Etamin işlerdim. Çeşitli defterlerim vardı, onları tutardım. Kitap okurdum, okudukça buraya da yazardım. Kitap okumak dışında bunların hepsini bir kenara bıraktım. Ara ara yine yapayım desem de bir türlü başlayamıyorum. Evet, gerçekten yoğun çalışıyorum aslında. Yoruluyorum. Ama sanki biraz da bahane ediyorum gibi işi. Hayatımı ne kadar çok kapladığını izindeyken anladım. Bu kış bunu değiştirmeye kararlıyım. Hazır evdeyken malzemelerimi biraz toparlayıp hazırlık yapacağım, bu sefer  olacak. 

      
      Hani her sene yılbaşında yeni kararlar alınır ya, benim yıl başlangıcım eylül gibi görünüyor. Bu iş ona benzedi.   

     Evde zaman geçirmeyi özlemişim. Bir yere yetişmek zorunda olmadan yayılmayı. Alarmsız uyanmayı. Bütün gün abuk sabuk ev kıyafetleriyle dolaşmayı. Biraz televizyon izleyip, biraz ev işi yapıp, sıkılınca azıcık bilgisayarda bakınmayı. Mayışınca  olduğum yerde şekerleme yapmayı. 


     Yarın bir iki işim, gideceğim bir düğün var. Sonrasında işe başlayana kadar pek evden çıkmayı düşünmüyorum. 

      Yine görüşmek üzere...

1086

Az önce gözüm döndü bir şekilde ve çokoprens üzerine nutella sürüp yedim. 

Pişman değilim!

7 Ağustos 2017

1085

      Sıcaklardan bunala bunala evde otururken ve çıkmama dört gün kalan yıllık iznimi beklerken aslında elimin altında olmasına rağmen bilgisayar, ne zamandır yazmak istediğimi ve sürekli ertelediğimi hatırlayınca en sonunda kalktım ve yazmaya başladım. 
     
      Evde oturuyorum dediğime bakmayın, çok yoğun bir festival atlattık. Yaklaşık iki hafta geceli gündüzlü, izinsiz çalıştıktan sonra bugün  beşte işten çıkıp eve gelebilince o bana evde oturuyormuşum hep gibi bir hava verdi. 

     Atahan şu sıralar babasıyla işte. Onlar bir derneğin lokalinde çalışıyor. Kocam yöneticisi lokalin, Atahan da garson ya da ara eleman ya da kasa başında. Babası ne iş verirse onu yapıyor. Geç gidip geç geliyorlar. Önce benim yoğunluğum sonra bu iş derken son zamanlarda biraz az görüşebiliyoruz. Fırsat buldukça arayı kapatmaya uğraşıyorum. İzne çıkınca onların saatlerine biraz daha uyum sağlayabileceğim. 

      Geçenlerde elimde torbalar var, hazır olsun diye anahtarımı eve yaklaşırken cebime koymuşum ve unutmuşum. Kapının önünde yarım saat anahtar aradım çantamda. Sonra Atahan'dan alıp eve girdim. Evde de tüm çantayı boşaltıp aramaya devam ettim. Moralim bozuldu çünkü ben hiç ve asla anahtar kaybetmem. İlk defa böyle bir şey başıma geliyordu. Çıkar bir yerden dedim en sonunda, sabah kilitledim mi kapıyı, sonra nereye koymuş olabilirim diye düşünürken, elimi cebime atınca buldum. Hem sevindim, hem şaşkınlığıma şaşırdım:O). 

     İki üç hafta önce bir restorana gitmiştik. Çok kalabalıktı masa, çantalarımızı da bir sandalyeye topladık. Duruyordu kenarda. Arkadaşlar kalkmaya başladı. Uğurlama, sohbet, muhabbet derken unutmuştum çantayı, sonra birden aklıma geldi. Döndüm baktım sandalye bomboş. Tam da arkada ama yol üzerinde duruyor. O an dedim ki, çanta gitti! En son kalkan arkadaşımı aradım, belki o koymuştur bir kenara diye, yok, o kalkarken duruyormuş sandalyede. Soracağım diğer arkadaşlara, tam o anda çalgıcılar geldi, ne sesimi duyurabiliyorum ne yanlarına yaklaşabiliyorum.  Komedi filmi gibiydi. Hani ulaşmaya çalışır kahraman bir şeylere, o arada rüzgar çıkar uzağa savurur, kalabalık bir grup girer  araya geçmek gitmek bilmezler. Bir yandan dört dönüyorum bir yandan içinde neler vardı düşünüyorum ama bir şey diyeyim mi, ne cüzdan, ne kimlik aklıma geldi. En çok ama en çok çantanın kendisine üzüldüm. Çok  özene bezene almıştım, internetten sipariş verip iki hafta gelmesini beklemiştim ve normalde bir çantaya vereceğim paranın iki katını verip çok da severek her gün, yandan asmalı postacı çanta olduğu halde her kıyafetle kullanıyordum. Çantama ağıtlar yakarken bir yandan da içindeki harici diske yandı canım. Tüm arşivim ondaydı. Son zamanlardaki güncel dosyalarımı henüz yedeklememiştim. Yine sağdan soldan toparlardım ama çok zamanımı alırdı ve iş, veri ve zaman kaybına sebep olurdu. Derken derken çalgıcılar uzaklaştı. O tarafta oturan arkadaşlarıma sorabildim, sandalyede çalınır diye alıp masanın altına koymuşlar çantamı:O). 

    Bazen özel notlarımı yazacak gözden uzak bir yer bulamayınca biraz üstü kapalı ya da hafiften şifreli not alıyorum ama sonra kendim de anlayamıyorum tam olarak ne demek istediğimi...

    Son olarak şunu demek istiyorum. Yaz çocuğu olsam da en çok kışı seviyorum uzun zamandır. Dün sabah uyanıp önümüzün sonbahar olduğunu, ağustostan sonra eylülün geleceğini fark edip, sevindim :O).


Yine görüşmek üzere...