Son iki gündür sokaklardaydım, gezdim. Fotoğrafları sırayla yüklememe rağmen sıraya girmedi bir türlü. Burada sırayla anlatayım, perşembe Rumeli Feneri'nde kahvaltı ettik. Oradan Atatürk Arborotumu'na gittik. En son da Çatalca taraflarında balık yiyip döndük. Bunu 35 kişilik bir grupla yaptık turu düzenleyen de annemle bendim :O). Size çok yazamadım ama arada yapıyoruz sabah gidip akşam döndüğümüz turlar. Bir de yine çok bahsetmedim galiba ama ikinci el satış uygulamalarında satış yapıyorum. Avon zaten her zaman var. Hala hem kullanıp hem satıyorum, 28 senedir :). Boş durmayı sevmiyorum, az da olsa kendi paramı da kazanmayı seviyorum. Tam zamanlı bir iş hiçbir şekilde istemiyorum ama bu tarz şeyler yormuyor beni. En azından kendi başıma buyruk oluyorum. Kimseye hesap vermiyorum, emir almıyorum. Asla bir daha maaşlı iş olmaz diye iddia etmeyim ama başımda bir müdür, patron olması fikri aklıma geldiği anda dahi geriyor beni. O yüzden çok öyle bir işe yöneleceğimi düşünmüyorum. Bir ara kokartlı rehberliği de düşünmedim değil. Arkeolog olduğum için kokart alma sürecinde eğitim saati açısından da avantajlıyım. Kurs ve sınav süreci var, o yüzden oturup iyice bir düşündüğümde tam olarak bunu da istemediğimi anladım, o yüzden bu fikirden vazgeçtim. Şimdilik yaptığım şeyler beni mutlu ediyor, bu da bana yetiyor. Çok uzun vadeli planlar da yapmıyorum. Hayatın getirdiklerine göre bir şekilde yolum çizilecektir zaten diye düşünüyorum. Su akar yolunu bulur demiş büyüklerimiz, ben de eninde sonunda gitmek istediğim yolu tam olarak bulacağıma inanıyorum.
Bu arada bu yaptıklarımı da pek kimseye anlatmıyorum. Sadece yakın çevrem ve daha samimi arkadaşlarım biliyor. İşten ayrılalı bir buçuk seneyi geçti, genelde klasik ev kadını modunda evde oturup sadece temizlik - yemek yapıyorum, işte bir de kitap okumayı seviyorum diye kitap okuyorum zannediyorlar. Bir de nedense bana anlamsız gelen bir fikirleri var, kendimi eve kapatmışım, inzivaya çekilmişim, sokağa çıkasım yok, neredeyse bir tür bunalımdaymışım da insanlardan kaçıyormuşum gibi tepkiler veriyorlar. Halbuki öyle bir durum değil benimkisi. Günlük işlerimi halletmek için çarşıya da, markete de, bankaya da ne bileyim kargoya da gidiyorum. Zaten bir buçuk senemin bir senesi dişçide geçti. Ayda beş altı kere dişçiye gittiğim oldu. Neredeyse 7 - 8 ay ağzımda sürekli dikişli bir bölge olduğundan belli dönemlerde dışarı özellikle çıkmadım / çıkamadım. Dikişli dönemlerimde soğuk - sıcak yiyip içemiyordum, daha yumuşak şeyler tercih ediyordum, tek tarafı kullanarak yediğim için en basit bir şeyi yemem bile kırk beş dakikayı buluyordu, yemek yemekten sıkılıyordum artık, dikişli yerler bir nevi açık yara gibi olduğundan dışarıda yiyip içersem mikrop kapmaktan korkuyordum. İnsanlar genelde bir iki dişe dolgu, belki kanal, hadi bir tane de implant için gittiğinden benim dişçi olayımın hayatımın ne kadar büyük bir kısmını kapladığını anlayamadılar. İki sinüs ameliyatı, ardından 7 diş çekimi, ardından 7 implant yapıldı. Ve zaten dişler sorunlu olduğundan çekimler de cerrahi işlemle oldu. Ve doktor beni koltuğa oturtup tüm bu işlemleri tek bir seferde yapıp göndermedi. Her yeni işlemden önce eskisinin iyileşme dönemi, dikiş alınması dönemi, ardından yeni işlem dönemini yaşadık. Bazen aynı gün bir yerin dikişini aldı, diğer bölgenin işlemini yaptı. Bazen diğer işlem için biraz daha iyileşmesini bekleyip araya zaman koydu. Bütün bunlar daha yeni bitti biliyorsunuz ve iyi ki de hepsi yapılmış. Ağız sağlığıma tekrar kavuştum ve rahat bir şekilde yiyip içebilmek, diş ağrısı çekmemek harika bir duygu :O). Neyse, paragrafımın başındaki konuya dönersem, sonuçta düzenli görüştüğüm 5- 6 arkadaşım var. Fırsat buldukça onlarla zaten bir araya geliyorum. E bütün gün evde de tek başıma oturuyor değilim. Kocam var, Hektor var, uzunca bir dönem Atahan da evdeydi, gelin namzetimiz de sık sık bize geldi, özellikle kışın soğukta çok dışarıda takılmadılar. Hepimiz evdeyken zaten kendi kalabalığımız bize yetiyor o ayrı, her gün de annem uğradı, sık sık kaynım, kayınvalidem, eltim geldi. Çağıllar geldi müsait olduklarında. Bunun dışında kalan zamanlarda da yapmak istediklerime zamanım yetmedi. Daha okuyacak onlarca kitabım, aklımda sıraya koyduğum yapılmayı bekleyen bir sürü işim mevcut. Sonuçta şunu demek istiyorum, yüzeysel kalabalıklara girmiyor olmam, insanlardan kaçıyorum anlamına ya da buna ihtiyaç duyduğum ya da bundan mahrum kaldığım anlamına gelmiyor. On üç sene boyunca iş hayatımda sonsuz sayıda boş insana ve yüzeysel sohbete, harcanmış zamana maruz kaldım. Şu an öncelik verdiğim tek şey insan kalitesi ve kaliteli zaman. Bunu da kendime yeterince sağlıyorum. Kİmse de beni zorla evde tutuyor falan değil, canım her istediğinde çıkıyorum sokağa. Ayrıca bunu diyenler sırf kendi hayatlarının boşluğunu doldurmak ya da evde kalabalık içindeki yalnız hayatlarından kaçmak için durup dinlenmeksizin insan içinde olma ihtiyacı duyuyor diye herkes de öyle yapmak zorunda değil. Sokaklarda sabahtan akşama gezmek, samimiyetsiz ilişkiler içinde oldukları insanlarla zaman geçirmek onların normali olsa da benim için öyle değil. Daha az sayıda insanla, daha doyurucu, sahteliklerden çok daha uzak, az ama öz dostlukları tercih ediyorum. Kimseye açıklama yapma zorunluluğum yok. Bunun bu şekildeki açıklamasını yapsam da beni anlamayacaklar o yüzden burada yazayım en azından dedim :O).
Yine görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder