7 Mayıs 2021

Mayısın Yedisi, 2021

   Ben oldum olası yazmayı sevmişimdir. Günlük yazıyorum, blog yazıyorum, beş - on dakika zamanım olduğumda bulduğum ilk kağıda - deftere kısacık da olsa yazıyorum. Yıllarca hep içimi dökme isteğinden olduğunu zannetmiştim ama içimi dökmenin dışında anı biriktirmeyi sevdiğimden yazdığımı fark ettim.  Fotoğraf çekmeyi de bu yüzden seviyorum. Anı olarak kalsın diye.. 

    Bu kış boyunca pandemi sebebiyle daha ağır bir tempoda çalıştık. Ofis daha sakindi. Normalde işleri bitirecek zaman bulamazken ilk defa biraz da keyfimce doldurabileceğim dakikalarım oldu. Ben de bu zamanları sağda solda not aldığım kağıtları, az az doldurduğum defterleri bir araya getirip tek bir yerde toplamaya ayırdım. Okudukça gördüm ki, en çok beni üzen veya sinirlendiren şeyleri yazmışım. Kimi zaman kime ya da neye kızdıysam sayfalarca saydırmışım. Mutluluklarımı yazma ihtiyacı pek duymamışım. Babamın hastalığı döneminde de gelişmelerden ve endişelerimden kısa kısa bahsetmişim. Oysa uzun uzun duygularımı, düşüncelerimi yazmış olmayı isterdim çünkü o dönemde babamla ilgili yazmış olduğum her bir şey karşıma çıktığında hem onu anacak yeni bir anım olduğu için mutlu oluyorum hem de yüreğim burkuluveriyor. İki sene oldu onu kaybedeli, normalde derinlere itiyorum özlemimi ama bazen yüzeye çıkıveriyor. Onun kaybı kapanmayacak bir yara. Harlanacak ya da bazen küllenecek ama hep var olacak. 

      Yaklaşık üç yaz önce, ablamın hastalığını ilk öğrendiğimiz dönemde uluslararası bir organizasyonda görevliydim. En yoğun çalıştığımız dönemlerden biriydi ve izin almam, yerimi başkasına bırakmam mümkün değildi. Organizasyon alanında herkesin yoluna ters, kuytu bir köşe bulmuştum ben. Her fırsat bulduğumda köşeme gidiyor ağlayıp ağlayıp işe geri dönüyordum. Sonra iş yerimde arka bahçede öyle bir alan keşfettim. O zaman babamın hastalığının teşhisi konulmuştu, ablamın tedavisi devam ediyordu. Gidip orada ağlıyor, dönüp masanın başına oturup çalışmaya devam ediyordum. Masa başında ağladığım tek sefer ablamın ikinci nüksünden sonra devam eden tedavisinde, kontrol dönemine gireceği - artık kemoterapi almayacağını öğrendiğim., bir anlamda kanseri ikinciye atlattığı gündü. O günkü göz yaşlarım da mutluluktandı zaten :O).

    En son buraya yazdığım gün olan mayısın dördünde, öğleden sonra, dayımı kaybettiğimizi öğrendim. Pek bir severdim. Ani bir ölüm oldu. Genç sayılacak bir yaştaydı. Yazayım, anlatayım, içimi dökeyim diyorum ama galiba büyük acılarımı - üzüntülerimi ancak uzun bir süre sonra yazıya dökebiliyorum. Onunla, ölümüyle, duygularımla ilgili sayfalarca yazabilecekmişim gibi gelse de kurabildiğim ancak üç dört cümle. 

     Belki bir süre sesim çıkmaz, içimden pek bir şey yapmak gelmiyor gibi, belki tam aksine her gün gelip alakasız şeyler yazarım. Bilmiyorum. Daha mutlu günlerde görüşmek dileğiyle. 

4 Mayıs 2021

Mayısın Dördü, 2021

   

 Şu tam kapanma günlerinde nöbetleşe çalıştığımız için genelde evdeyim. Sadece iki gün çalışacağım. Ben de evde olduğum günleri battaniyemi bitirerek değerlendirdim. Parça parça örüp bir kenara koymuştum kış boyunca. Karışık renklerde ördüm. Bitirmek için acele de etmedim. Kimi zaman günlerce elime almadım / alamadım, kimi zaman bir günde bir parça bitirdim derken keyifli oldu örmesi. 









Bunun dışında da okuyorum bol bol. Geçen gün kitaplığın tozunu alırken "okuyacağım kitaplar" raflarımın çok dolduğunu görünce yeni almak ya da önceden okuduklarımı bir daha okumak yerine hiç okumadıklarıma el atmaya karar verdim. Biraz sayılarını azaltana kadar böyle devam edeceğim. 




     Bir de hazır evdeyken kışlıkları kaldırayım yazlıkları çıkarayım diyorum yavaştan ama açıkçası o iş çok gözümde büyüyor. O yüzden bir türlü el atamıyorum. Başlasam devamı gelecek eminim ama dur bakalım belki bugün biraz niyetlenirim.

      Aklımda olan ve bir türlü yapamadığım bir diğer şey de buzdolabına verimli bir kullanım düzeni bulmak ve özellikle hızlı tüketilmesi gerekenlerin gözden kaçarak bozulmasını engellemek. Yemek yapacağım zaman da "hmm şu varmış bugün onunla bu yemeği yapayım" diyebilmek istiyorum. Acaba şundan var mı, bu kalmış mı diyerek dolabın içinde eşelenmek istemiyorum. 

    Son yazımda artık başlık olarak numaralandırma sistemi kullanmayacağımı söylemiştim. Direkt tarihle başlığı oluşturmayı denemeye karar verdim. Bu hoşuma giderse bir beş - on sene de bunu kullanırım büyük ihtimalle. 

   Yine görüşmek üzere...