24 Ağustos 2021

AĞUSTOSUN YİRMİ DÖRDÜ, 2021

   Her kadının (ya da erkeğin de olabilir) takıntılı olduğu bir eşya vardır. Gittiği her mağazada, evde, mekanda gözü ona takılır. Aldıkça alası gelir. Boy boy, çeşit çeşit mevcuttur ama yeni bir taneye de asla hayır demez. Sizin için bu nedir bilmiyorum ama benim takıntım hasır sepetler. Evde az biraz vardı. Son aylarda bir kaç tane daha aldım. Hasır sepet limitimi çoktan doldurdum ama yine de her gördüğümde bir incelemeden geçemiyorum. Yine de artık kendimi durdurup almamayı başarabiliyorum en azından :O). 


    Yukarıda yer alan fotoğraflarda gördüğünüz sepetler evdeki mevcudun çok küçük bir kısmı. Soldakini bu sene annemle ablam doğum günü hediyesi olarak almışlardı. Bende o tarz hiç yoktu. O yüzden ayrı bir sevdim, dolapta yer kaplayan ve her kapağı açtığımda dışarı fırlayan yünlerimi koydum içine. Sağdakini yirmi sene evvel, daha yeni evlendiğimizde kayınvalidemde görmüş, çok beğenince benim olmasını istemiştim, kayınvalidem de beni üzmeyip sepetini bana hediye etmişti. Son yirmi senesini ilk başta Atahan'ın oyuncak sepeti olarak, bir ara boş kalarak geçirdi, son zamanlarda da yün sepetim oldu. Kayınvalideme ne zaman gelmişti, biri mi hediye etmişti, o mu almıştı, o kısmını zamanında anlattıysa da unutmuşum. Görüştüğümüzde tekrar sorayım :O). Alttaki yuvarlak sepet ise İkea'dan annemin hediyesi. Aslında bunlara hediye derken bazen biraz metazori yaptığımı da itiraf etmem gerek. Çoğu zaman ben hiç bir şey istemem desem de beğeneceğimi bildikleri bir şeyleri gördüklerinde alıyorlar. Bazen de ben daha onlar niyetlenmeden, bir şey beğenmeye bile fırsat bulamadan bana şunu alın, bunu alın diye ön siparişi veriyorum. Sonra da onların adına da "hediye" diyorum :O).

  Kimi zaman blog ayarlarına bakıyorum. Sağını solunu kurcalıyorum. Kimler dünyanın neresinden beni okuyor diye inceliyorum. Değişik ülkelerden girenleri gördüğümde mutlu oluyorum. Dünyanın her yerinden okuyucum olabiliyor. Böyle girip girip bakarken sanki onlar Türk değil de yabancı gibi düşündüğümü fark ettim. Halbuki ben Türkçe yazıyorum. Dünyanın neresinden girerlerse girsinler yazdıklarımı anlayabilmeleri için çok büyük bir kısmının Türk olması gerekiyor. Yabancı olup da Türkçe bileni bir iki kişidir olsa olsa. Bunu idrak edene kadar, sanki mesela Meksika'dan bir Meksikalı, Japonya'dan bir Japon okuyormuş gibi düşünüyordum hep nedense :O).

   Sonra yine görüşmek üzere...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

sepetlerin çok güzel :) güle güle kullan :) sanırım blogunun ayrı bir çekim gücü var demek i :) heryerden insanları çekiyor kendine :) bu çok güzel bir şey :) yazıları anlamasa da insan bloguna baktığında keyif alıyor. yazı fontun çok hoş. görsellerind e öyle. rengarenk ve cıvıl cıvıl :) göze çok hoş geliyor her şey :)
sanırım yüreğindeki güzelliğin dışa yansıması bütün bu güzellikler :)

Burcu - Mutfak Camı dedi ki...

Gece Mavisi,
Çok teşekkür ederim güzel yorumlarınız için. Seyrek yazıyorum ama yazarken keyif alıyorum genelde bundan ötürü yazılar da güzel gibi oluyor belki de:).

Adsız dedi ki...

çok mütevazi olmayın sonra gerçek sanırlar :)
seyrek yada sık farketmez sizin için :) üretim kalitesi çok yüksek olur her şekilde :)
Siz içten ve samimi yazıyorsunuz, sohbet eder gibi. öyle kurgu yapmıyorsunuz. içinizden ne geçiyorsa o dökülüyor kaleminizden :)
o güzel yüreğinize sağlık :)