9 Haziran 2025

9 Haziran 2025 - Pazartesi

    Eeee bayram bayram dedik o da geldi geçti :O). Bayram sonrası implantların son aşamasına başlanacak. Anlayacağınız yakında yine dişçi randevularım olacak. Sürekli bu var aklımın bir köşesinde. Hiç canım acımasa da gidip o koltuğa oturmayı sevmiyorum. Ve implantların üstlerinin takılması kısmı da bittikten sonra birden derinlerden çıkıp hayatıma dahil olmaya karar veren 20'lik dişim dışında ağzımla bir derdim kalmayacak inşallah :O).

   Bugün hiç keyfim yoktu, başım ağrıyor gibiydi. Öğleden sonra ağrı kesici içtim, yattım, uyudum biraz, iyi geldi. Sonra da kalktım yemek yaptım, yedik, bulaşıkları yıkadım derken yoruldum yine. Dinlenme saatimi size yazarak değerlendirmeye karar verdim. Yazıyı bitirince de biraz kitap okuyacağım. Okuma hızım çok yavaşladı bugünlerde. Evde bir sürü işle uğraştım ve uğraşıyorum biraz onun da etkisi var. Ev işleri dipsiz kuyu - asla ve asla bitmiyor. Bazen size de yazıyorum üstten yapıyorum çok derine inmiyorum diye. Sonra tabi yapılacaklar birikiyor. En kötüsü de şu ki, bir yerden sonra kirli yerler gözüme batmaya başlıyor. Sonra bir enerjiyle her gün bir yeri yapmaya çalışıyorum. Yapamayınca bitmemiş işler silsilesine ekleniyor. Aklımda yer tutuyor. Yapınca çok yoruluyorum ama bir yandan da mutlu oluyorum, gözüme hoş görünüyor. Bu ne yaman çelişki yarabbim, yapsam mutlu ama yorgun oluyorum yapmasam enerjik ama yapmam gerekip de yapmadığım iş yüzünden mutsuz. Allah başka keder vermesin :O).

  Yine görüşmek üzere...

7 Haziran 2025

7 Haziran 2025 - Cumartesi

 Bugün Paris öleli iki sene oldu. Tabi ki Hektor'um var, onunla da mutluyum ama yine de Paris ilk göz ağrımdı. Bir de Paris'le geçirdiğimiz son yıllar benim en sorunlu dönemlerimdi. Babam ve ablam hastaydı ve ben her daim endişeli ve mutsuzdum. İşe gidip geliyordum bir yandan, bir yandan evde kocam ve oğlumla ilgilenmeye çalışıyordum elimden geldiğince, bir de anneme, babama, ablama destek olmaya, onlarla mümkün olduğunca fazla zaman geçirmeye çalışıyordum. İş stresi, hastalık stresi, koşuşturma, endişe ve mutsuzluk o yıllardan hatırladığım duygular. Bütün bu olumsuzluklar içinde eve gelip Paris'in bir köşede uyuduğunu ya da yalandığını gördüğümde eski rutin hayatım devam ediyormuş, her şey çözüme ulaşacakmış, bütün mutsuzlukların yanında bir yandan da huzur da varmış gibi hissediyor ve rahatlıyordum. Babam ve ablamdan sonra o da gidince tüm kayıplarımın üzerine son darbe olmuştu. Onu özlüyorum, babamı özlüyorum, ablamı özlüyorum. Son zamanlarda ablamla ilgili çok yazmıyorum, etrafımdaki insanlarla da onunla ilgili çok konuşmuyorum ama her gün onu mutlaka aklımdan geçiriyorum. Bu arada yeni tanıştığım birileri kardeşin var mı falan diye sorarsa da, tek çocuğum - kardeşlerimi kaybettim diyorum. Bir bakıma doğru. İkisi de yok hayatımda, biri mecburen, biri tercihen hayatımdan çıktı. Sonuçta ikisini de kaybettim. 45 yaşındaki kadına da kardeşin var mı diye sorulması da saçma geliyor. Kardeşim olsa ne yapacaksın, ilkokulda mıyız, çağır beraber oyun mu oynayalım diyeceksin, benimle yeni tanıştıysan beni daha yakından tanımanın tek yolu kardeşlerim olup olmadığını mı öğrenmek, amacı olmayan, gereksiz sorular. Kaybettim deyince de kendileri huzursuz oluyorlar. Sorma işte o zaman. Annen - baban hala sağ mı sorusundan sonra saçma salak sorular sıralamasında ikinci sırada bence bu soru da, neyse.

    Biraz içimi döktükten sonra daha günlük meselelere döneyim. Servis çamaşır makinemi bağlamaya çarşamba günü akşamın yedisi gibi bir saatte geldi. Bütün gün kulağımızı zilde, gözümüzü kapıda bıraktılar ama olsun, yine de işi arifeye ya da bayram sonrasına bırakmadılar diye sevindik. Makineyi bağlarken lavabonun altındaki bağlantı musluğunun da akıtmaya başladığını gördük. Arife bir de onun için tamirci çağırdık. Bir de aynı gün mutfakta yemek ısıtmak için ocağın altını yaktığımda kapatacağım zaman düğmenin boşlukta süzüldüğünü gördüm. Yemeği kenara aldım, beş dakika uğraştıktan sonra ocağı zarla zorla kapattım. Onun tamir işini bayramdan sonraya bıraktım. Üç ocak da yetiyordu bize zaten ve birkaç günü herhangi bir servisi ya da tamirciyi beklemeden geçirmek istiyordum. Bu arada yeni makinemden memnunum. Bağlamaya gelen usta makineyi çok sık çalıştırıp yormayın, çok doldurmayın dediği için günde bir kere, az az çamaşır yıkıyorum, henüz biriken kirli çamaşır dağı erimedi ama yine de tekrar çamaşır yıkayabildiğim için mutluyum :O). 

   Hepinizin bayramı mübarek olsun bu arada. Biz evdeyiz bu bayram. Dinleniyoruz. Sanki çalışıyor muydun da şimdi dinleniyorsun demeyin, tüm Türkiye tatil olunca biraz daha yavaş akıyor hayatımız, biz de daha keyfi davranıyoruz. Bu da gerekiyor arada.

Yine görüşmek üzere...

4 Haziran 2025

4 HAZİRAN 2025 - ÇARŞAMBA

 Pazartesi gittik yeni bir makine aldık. Holde duruyor öyle kutusuyla. Verdiği sözde durmayan servis bağlamaya gelmedi hala. Şu an tüm servislerden ve bozulan çamaşır makinelerinden ve yeni alınan çamaşır makinelerinden ve çamaşır yıkamaktan ve kurutmaktan ve katlayıp yerine yerleştirmekten dahi nefret ediyorum. Ama bugün geleceğiz deyip gelmedikleri için en çok servisten nefret ediyorum! 

2 Haziran 2025

2 HAZİRAN 2025

 Çamaşır makinem bozuldu. Moralim diplerde. Arıza büyük. Kazan mazan komple değişecek. Masrafı çok. Bunu yaptıracağınıza gidin yenisini alın dedi servis ama beş senelik makineyi de çöpe atmak saçma geliyor. Bilmiyorum. Bugün bir gidip bakacağız modellere, fiyatlara, makinelere. Sonra duruma göre son kararı vereceğiz. Yaptıracak mıyız yoksa yeni mi alacağız?

Yine görüşmek üzere.

28 Mayıs 2025

MAYISIN YİRMİ SEKİZİ - 2025

  Canım hiç iş yapmak istemiyor demiş miydim geçenlerde? Biraz modum düşük de demiştim galiba. Tamam, o mod düşüklüğü hala geçerli. Bulaşık, çamaşır, yemek gibi ana işleri yapıyorum bu arada, derleme toplama gibi ıvır zıvır şeyleri yapamıyorum. Ruhum sıkılıyor :O). Gözüme de batmıyor çoğunlukla, batsa bile öyle büyük bir isteksizlik var ki o konuda, gözüme batması beni harekete geçiremiyor. Geçecek yakında büyük ihtimalle, arada bir kıpırtılar hissediyorum :O).

  Mayıs da bitiyor. Bugün fark ettim. Bayram için hiçbir planımız yok. 

  Çok yazasım da yoktu ama daha sık yazmak istiyorum sanki. Bir yazmaya ısınma turu attım, gidiyorum.

 Görüşmek üzere...

24 Mayıs 2025

MAYISIN YİRMİ DÖRDÜ - 2025

   Günlerdir yazayım diye uğraşıyorum ama bir türlü fırsat bulamadım. Geçen hafta son implant köklerinin takıldığı kısımda yara gibi bir şey hissedince kontrole gideyim dedim. Yara sandığım şey çıkarken damağı yaran yirmilik dişimmiş. 25 senedir çenede gömük olan dişin tam da 45. yaşımda gün yüzü göreceği tutmuş. Neyse, doktor çekeceğini söyledi. Bayram öncesi bunu çekelim, bayrama kadar iyileşsin, bayram sonrası da implantların üst kısımlarına başlarız dedi. Tamam dedim ama hiç hesapta yokken birden bire bir diş çekiminin ortaya çıkması da canımı sıktı. Yapacak bir şey de yoktu. 0lsun, bitsin, iyileşeyim dedim, dün gittim tekrar dişçiye. Oturdum koltuğa, tam iğneyi yapacakken iyice çeneyi yoklayınca vazgeçti çekmekten :O). Çene kemiğim biraz inceymiş o bölgede. Diş de hem gömük hem büyükmüş. O yüzden biraz daha beklersek daha da çıkmış olacağı için kemiği de daha az zorlarmışız. Ağrı da yapmıyormuş - ki hiç ağrı yapmadı gerçekten-, gidişatı takip edip ekstra bir durum olursa haberleşiriz deyip beni yolladı. Dişin zorlu olmasına üzüldüm ama çekim olmamasına sevindim açıkçası. Bayram sonrasına kadar rahatım :O).

  Bugünlerde modum düşük. Bazen oluyor öyle sonra geçiyor. Ev de aldı başını gitti. Dağınık dağınık sanki her taraf ama hiiiç derin temizlikler istemiyor şu sıralar canım. Genelde üstten üstten toplayıp sonra kitap okuyorum :O).  

  Bu arada geçen gün gene gittim kargoya. Kalabalıktı. Geçen seferden akıllandığımdan bu sefer önce sıranın sonu kim diye sordum, iyice baktım kim var kim yok, sonra en arkaya geçtim. Memurun posta arabasına paket vermesi gerektiğinden bir ara banko arkasında işlem yaptı. O arada sıra da uzadı tabi. Çocuklu bir hanım geldi, sırayı görünce dakikasında benim çocuğum var öne geçebilir miyim dedi ama çocuk duruyor annesinin yanında, sorun çıkarmıyor, kucakta değil, çok küçük de değil. Neyse millet zaten yarım saattir beklediğinden herkesin canı burnunda, kimse en öne almak istemedi. Hanımefendi de kimse ona, gel en öne geç bacım yarım saattir burada bekliyoruz ama hepimizden önce sen hallet işini, demediğinden bağıra çağıra çıktı gitti. Bu da bir saçma, kibar kibar öne geçmeyi rica ediyorsun, rican kabul edilmeyince de saydıra saydıra gidiyorsun. İyi ki vermemişiz ona sıramızı, hiç hak etmiyormuş. Kibar konuşarak hepimizi kandırmaya çalışmış aslında çirkefin tekiymiş.  

  Yine görüşmek üzere.

16 Mayıs 2025

MAYISIN ON ALTISI - 2025

 


   Çanakkale'ye gittik, bir hafta kaldık, döndük, neredeyse döneli bir hafta oldu ama ben ancak yazabiliyorum. Evde ve etrafta çok iş birikmişti birkaç günde toparlayabildim. 
  Nikah ve düğün çok güzel oldu. Yeğeni de evlendirdik. Birbirini seven genç bir çiftin mutluluğunun tamamlanması bizi de sevindirdi. Bir yastıkta kocasınlar. 
  Evlenmek tam bir kaosmuş, bunu gördüm :O). Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes farklı bir şey istiyor ya da öneriyor. Bir koşuşturma. Ertesi gün şunu şunu yapacağız diyorlar hop alakasız bir şekilde kendimizi onu bunu yaparken buluyoruz. Sabahtan akşama bir kalabalık içindeyiz. Herkes birbirini çok seviyor olsa da bir noktadan sonra nefes alması bile batar hale geliyor. Nikah pazartesi, düğün cumaydı. Bütün bu telaş bir arada yaşandı. Yakında evlenecek olanlar varsa tavsiyemdir, arayı fazla uzatmayın: Mümkünse söz, nişan, kına, nikah, düğün hepsini bir gecede yapın bitirin. Öbür türlüsü her türlü cinayet ve cinnet ortamına zemin hazırlamak oluyor :O). Biz kazasız belasız atlattık neyse ki ama süreç biraz daha devam etseydi bunu diyerek dönebilir miydik, bilmiyorum :O).
  Kayınvalidem seksen iki yaşında, ben kırk beş yaşındayım. Bugün ikimiz de hayatımızda ilk defa adliyeye gittik. Mahkeme ortamı görmüş olduk :O). Bir miras davası ile ilgili şahitlik yapacaktı. Aslında şahitlik de denmez bence, konuyla ilgili bildiklerini aktaracaktı. Ben de ona eşlik edip yardımcı oldum. Bugün 15.35'te mahkemede olmamız gerekiyordu. Benim de kargoda işim vardı. Kargo bize 3 dakika mesafede ve normalde öğleden sonra da boş oluyor. Önce kargoya uğrayalım, sonra kayınvalidemi alalım ve mahkemeye gidelim diye düşündük. Kargo biraz merkeze uzak, o yüzden genelde boş oluyor, yol da 15 dakika sürüyor ama biz yine de sıkışmayalım diye 1.5 saat önceden evden çıktık. O her zaman bomboş olan kargo ağzına kadar doluydu. Petete kargodaydı işim. Dolayısıyla para yatıranlar, çekenler, fatura, borç vb. ödeyenler de vardı. Girdim sıraya beklemeye başladım. Önlerde bekleyen bir yaşlı teyzemize sıra geldi. Telefonuna gelen bir mesajı gösterdi görevliye. Görevli o mesajın dolandırıcılardan geldiğini, asla bağlantıya basmaması gerektiğini ve mesajı silmesinin en iyisini olacağını söyleyerek uğurladı teyzeyi. Sonra beş dakikadır gayet rahat, her şeyini ayrıntılarıyla anlatarak telefonda konuşan ablamızın telefon görüşmesi bitince görevliye bir şeyler soracağı tuttu, sordukça sorası geldi. Sonlara doğru zarfa koyması gereken gönderi için zarf olup olmadığını, zarf yok cevabını alınca, zarfı nereden alabileceğini, bu yakınlarda kırtasiye olup olmadığını, vardıysa nerede olduğunu soruyordu. Tüm bu ayrıntılı soru cevaplar boyunca görevli işlem yapamadı, konu uzadıkça uzadı. En sonunda sırada bekleyen vatandaşlar kırtasiye yeri falan tarif etti de ablamız gidebildi. Ondan sonra sıra bir iki kişi boyunca çabuk ilerledi. Ben yakında işlemimi yaparım derken arkadan bir dayı geldi. Oturup bekleyen yaşlı bir çiftin benden önce geldiğini, sıralarını oturarak beklediğini söyledi. Ben normalde önümde yüz kişi de olsa paşa paşa sıramı beklerim ama bu sefer mahkemeye de yetişmek zorunda olduğumuz ve göndereceğim paketin sadece üç saniyelik işi olduğu için teyzeyle amcadan izin istedim işlemimi yapabilmek için. Daha yerlerinden bile kalkmamışlardı zaten, ayakta beni de beklemeyeceklerdi. Teyze bakışlarıyla beni öldürebilseydi o an, şimdi helvam karılıyor olurdu. Nefret etti benden, hiç de gönlü yoktu ama yanındaki amca (eşi) içinden gelmeyerek de olsa, iyi hadi hallet işini, deyince teyzeye söylenmekten başka yapacak bir şey kalmadı. Teşekkür ettim. Sıra bana geldi. Paketimi verdim ki, elinde bir deste para ve makbuz tutarak sürekli içeri girip çıkan, kenarda bekleyen, işlemi bitti de herhalde sıradaki arkadaşını bekliyor diye düşündüğüm asabi bir abi dönüp bana çemkirdi: Önüme geçmeden izin isteseydiniz önce, diye. Ben de, sizin sırada olduğunuzu fark etmedim, bilseydim kesinlikle isterdim dedim. E elimde para tutuyorum ya dedi bana. Üzerine biraz daha söylendi. E asabi abi, elinde para tutuyorsun ama kenarda duruyorsun, girip çıkıyorsun her elinde para tutan sıraya mı girmiş oluyor demedim. Kenarda duruyordunuz siz dedim. Sıra dümdüz mü uzanıp gidecekti dedi bana. E yani benim bildiğim sıralar dümdüz uzanır. Daha doğrusu gerekirse sağa sola sapabilir ama önlü - arkalı sıraya girilir. Kenarda durup, girip çıkıp ondan sonra da ben sıradaydım, e ne yapacaktım dümdüz önünde mi bekleyecektim diye iddia etmek de olayı zorlamak ama o arada görevli zaten onun işlemini yapmıştı. Asabi abi de çıktı gitti. Bu arada, biraz önce, öldüren bakışlı yaşlı teyze ile içinden gelmeyerek de olsa sırasını veren yaşlı amcanın sırada önümde olduğunu bana ileten dayı o asabi abi gerçekten de sizden önce gelmişti dedi. Ben sıra beklediğini anlamadım, fark etsem ya izin isterdim ya da sıramı beklerdim dedim. Dayı ama asabi abi güzel güzel söyledi sıranın onda olduğunu dedi. Ben de, bence çok güzel güzel değildi, bir tık asabiydi dedim. Arkamda sıra bekleyen gençten bir çocuk da üslup çok önemli, üslubu benim hiç hoşuma gitmedi, diyerek bana destek oldu. Bunun üzerine dayı da bana hak verdi derken zaten işim bitmişti, herkese tekrar teşekkür ederek çıktım. Yıllardır binlerce defa kargoya, resmi kurumlara, peteteye gittim ama ilk defa böyle ortak fikir, karşıt görüşler ve destek çıkanlar şeklinde bir sıra bekleyen halk oturumuna rastladım :O). 
  Neyse, kargodan çıktım arabada bekliyordu zaten kocam, kargoda yarım saate yakın beklemiştim. Hemen kayınvalidemi almaya gittik. Normalde 15 dakika süren yol, trafik tıkanıklığı yüzünden yarım saate çıktı. Biraz da kayınvalidemi bekledik. Derken bizim 40 dakikamız kalmıştı ve yine tıkanık trafikte yol almaya çalışıyorduk. Adliyenin adresine baktım Büyükçekmece merkezi gösteriyordu. 15 dakika kala vardık, indik arabadan, girdik içeri, girerken çanta - kimlik kontrolü yapan polise bizim gitmemiz gereken yeri sordum ki, polis ek binada dedi. Ek bina başka bir mahallede ve 10 - 15 dakikalık yol orası da. Apar topar geri çıktık, tam yerini de bilmiyordum, yol üzerinde olduğunu biliyordum sadece. Atladık yine arabaya ek binaya gittik. Bunların hepsi kocaman, 6-7 katlı binalar. Bizim 3. kata çıkmamız gerekiyormuş. Asansörü bulduk, bindik, indik saat 15.33 olmuştu. Randevu 15.35'teydi Elimde belgenin aslı yok fotoğrafı var. Küçücük küçücük yazılar. E miyop astigmat var bende zaten. II. (2.) salonu aradık meğer o 2. değil 11. (on birinci) salonmuş. Asansörden indik sola giden upuzun bir koridor, sağda daracık kapı gibi bir geçiş. Sordum birine kaleme yönlendirdi bizi. Kaleme sordum tam çaprazdaki kapı dedi. Kapıda biri ama mübaşir mi, hakim mi, sekreter mi, ne yapmamız gerekiyor, direkt biz geldik diye dalacak mıyız, bir imza atılacak mı, kayıt mı olunacak - hani mesela hastanedeki gibi vb. derken, ben öndeyim soruyorum kayınvalidem arkamda, orası burası bakınıyoruz, tam kapıda kayınvalidem geri adım atınca ayağı eşiğe takıldı ve sırt üstü boylu boyunca yere düştü. Yumuşak bir düşüş oldu neyse ki, bir yerine de bir şey olmadı ama açıkçası aklım gitti. Onun önündeydim, o arkamda olunca tutamadım, kafasını da vurdu yere, elimde onun çantası falan var, bir şey yapamıyorum. Kaldırmaya yardım ettiler neyse ki, mübaşirle sekreter çocuk koştu. Oturttuk kenara. İyi olduğunu gördüm. İçim rahatladı. Sakinleştik. Bu arada düştüğü kapı bizim mahkemenin kapısıymış, doğru yeri de bulmuşuz :O). Geçtik içeri, ben arkada oturup bekledim. İkimizin de canı burnundaydı. Kayınvalidem bir de düşünce iyice sinirlendi. Konuyla ilgili bildiklerini iletti ama aslında bildikleri çok da olayla bağlantılı değildi. Hakim Bey'e biraz atarlandı. Çıktık, sinirlerimiz bozuldu. Gülmeye başladık. Birbirimize bakıp bakıp gülerek asansöre bindik, arabaya kocamın yanına döndük. Kayınvalidemi eve bıraktık. Biz de eve döndük ama benim tansiyonum çıkmıştı. Başımın ağrımaya ve zonklamaya başlamasından anladım. Öncelikle kayınvalidem düşünce, kafasını da vurunca bir şey oldu diye çok korktum. Sonra bilmediğimiz yerler, işler, labirent gibi salonlar, yetişmeye çalışıyoruz, oradan giriyoruz buradan çıkıyoruz, zaman kısıtlı, geç kalırsak da işi halledemezsek kadını oradan oraya sürüklediğimizle kalacağız, halbuki olayın bizimle de alakası yok... Neyse ki zor ve düşe kalka da olsa günü sağ salim tamamladık.  Kargo ve adliye derken hayatımın en ilginç günlerinden birini üç saat içinde yaşamış oldum. 
 Yine görüşmek üzere.