28 Şubat 2023

ŞUBATIN YİRMİ SEKİZİ

Son yazımda ablamdan sonra depremden de bahsetmeyi düşünmüştüm ama o yazı çok fazla duygu yoğunluğuna sebep olunca yapamadım. Ülkemize baş sağlığı dilemek istiyorum. Geride kalanlara da geçmiş olsun ama galiba onlar için hiç geçmeyecek. Yıkılan evlerden ve binlerce kayıptan sonra İnstagramda sık sık karşıma mal mülk yalan, sevdiklerinize sevdiğinizi söyleyin tarzı gönderiler çıkıyor. Doğru diyorlar. Küçük şeyleri takıyoruz normalde kafamıza. Bu tarz kayıplarda bir süre hatırlatıyoruz bunu kendimize, belki de yarın öleceğiz diyoruz, değmez diyoruz. Üç gün sonra unutup yine küçük şeylere takılmaya devam ediyoruz. Hoş, küçük şeyler derken belki önceki yazılarımda yazmıştım, bana babamın ve ablamın hastalık sürecinde üzülme diyen de çok oldu. Her şeyden önce neden sürekli mutluluk halinde olmamız gerektiğini bilmiyorum, üzülmeye de hakkımız var. Bir de en yakın iki akrabamın, hayatımda çok önemli yeri olan iki kişinin kötü bir hastalığa - hem de aynı anda yakalanmasına da üzülmeyeceksem, bu hayatta neye üzüleceğim? Çevremiz ve medya tarafından "sürekli mutlu olmalısın" baskısı kuruluyor üzerimizde. Hep gülüp eğlenmelisin, her anın zevkle - kahkahayla dolu olmalı. Katılmıyorum. Öyle olmasını beklemek de yanlış aslında diyorum. İstesek de istemesek de iyisiyle - kötüsüyle yaşayacağız bu hayatı. Mutluluklar da olacak acılar da. Mutlu olmalısın, 7/24 gülmelisin fikrinin empoze edilmesine karşıyım. Bir de şuna değinmek istiyorum: Ablamın vefatından sonra ölüm iznim vardı, yıllık iznimi de aldım. Üç hafta kadar çalışmadım. İyi geldi bana evde olmak, kendimi dinlemek. En iyisini yapmışım. Hatta belki mümkün olsaydı bir hafta daha izin alsaydım daha da iyi olacakmış diye de düşündüm işe başladıktan sonra. İnsanlara bunu pek anlatamadım. Nedense benim evde oturdukça sabahtan akşama ağladığımı, kahrolduğumu düşündüler. Sürekli kalabalıklar arasında olup acımı ve yasımı gömmem gerekiyormuş gibi bir fikir vardı. İyi de bana iyi gelen tam aksine kendi içime çekilmekti. Gördüm ki bu "kafa dinleme" fikri çok yabancı geliyor herkese. Bir süre sonra onlara anlatmaktan vazgeçtim, şimdi size anlatıyorum sadece :O).


 

  Geçen gün karşıma "evde Ferrero Roche yapın" tarifi çıktı. Malzemeler rahatlıkla bulunabilecek şeylerdi, tarif de basitti. Yaparım ben bunu dedim. Yaptım da. Sonuç yukarıda gördüğünüz ilk fotoğraftaki gibi oldu. Tadı da fena değildi. Yalnız normalde bu çikolatalar küçümen oluyor biliyorsunuz. Fındıktan büyük, cevizden küçük. Fotoğrafı yukarıdan çektiğim için çok belli olmuyor ama benimkilerin hepsi mandalina kadar oldu. Bir tane yiyenin karnı doyar, saatlerce acıkmaz. Öyle düşünün yani. Bir de içine çikolata koyup kapama kısmında çok zorlandım. Bir daha evde yapmayacağım. Gidip paşa paşa alıp yiyeceğim :O).
   Yine görüşmek üzere...

24 Şubat 2023

ŞUBATIN YİRMİ DÖRDÜ

 Uzun zamandır yazmak istiyorum. Aklımdan yazılar da yazıyorum sürekli ama bir türlü elim gitmedi buraya yazmaya. Hayat devam ediyor. İyisiyle  kötüsüyle devam ediyor. Toparlanmış gibi hissediyorum bazen kendimi ama sonra bir bakıyorum bir ses, bir kelime, bir hatıra yine sil baştan yaptırıyor. İlk günkü acı seviyeme dönüyorum. Özlem zaten çok büyük. Ablamı kaybedeli üç aya yakın bir zaman geçti ama hala bir çok şeyde “Bunu ablamla paylaşayım, bu fotoğrafı ablama atayım, bu konuda ablamın fikrini alayım.” diye geçiyor aklımdan. Sonra fark ediyorum bunun artık mümkün olmadığını ve her seferinde içim acıyor. O benim hem ablam, hem en yakın dostum, sırdaşım, dert ortağımdı yerini doldurabilmem mümkün değil. Ben, hep, birlikte yaşlanacağımızı, didişe didişe de olsa hep beraber olacağımızı düşünüyordum / hayal ediyordum / zannediyordum. Yanılmışım. Yazmaya devam edeceğim tabi ki ama bundan sonraki yazılarımda ondan çok bahsetmeyeceğim büyük ihtimalle. Onu anlatmak, ondan bahsetmek yüzeye çıkarıyor gömdüğüm üzüntülerimi, bana iyi gelmiyor. Belki gömme, anlat diyeceksiniz ama bunun zamanı henüz gelmedi, biliyorum. Biraz daha zamana ihtiyacım var.

  Yine görüşmek üzere…


7 Aralık 2022

Bugün ablamı kaybettik..

 4 yıllık kanser savaşında ikinci kez biz yenildik. Başımız sağ olsun.

24 Kasım 2022

KASIMIN YİRMİ DÖRDÜ - 2022 / ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN


Böyle güzel bir günde yazınca pek tabi ki başlığımda da sevgili öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlamak isterim. Fotoğrafta öğretmen olan anne - babam bir 23 Nisan kutlamasında 2 yaşındaki ablamın elinden tutarak poz vermişler. Annemin gözlükler süper, benim daha dünyaya gelmeme yedi sene var. Bugün babamı anmamam imkansız, biraz daha duygusal hissediyorum kendimi. O yüzden bu anlamlı günden daha fazla bahsetmeden sıradan konularla devam edeceğim :0)


   Pandemiden beri market alışverişine hiç çıkmıyorum. Sanal marketten eve teslimat zaman ve enerji açısından çok pratik geliyor bana. Bu sabah sipariş oluştururken Tadelle ekledim sepete. Güzel çikolatadır, severim. Eskiden Milka çok alıyordum ama artık kalitesi düşmüş gibi geliyor bana almıyorum o yüzden. Neyse, Tadelle attım sepete üç tane, ağzımız tatlansın diye. Sonra işe geldim ki, iş arkadaşlarımdan beri çikolata alırken kendine bana da almış. Hem de Tadelle almış. Mutlu oldum. Hem düşünüp almasına hem de özellikle Tadelle almış olmasına.  Böyle durumlarda hep "Başka bir şey isteseymişim olacakmış" derler ya belki de başka bir şey isteseydim olmayacaktı, sadece Tadelle istediğim için oldu, bilemeyiz ki :O).

21 Kasım 2022

KASIMIN YİRMİ BİRİ - 2022

    Geçen hafta çok hastalandım. Bütün gün gayet iyi idim. Çalıştım, çocuklarla atölye vardı, koşturdum durdum. Akşama doğru tam artık çocukları velilere teslim etmeye yakın, sancı girmeye başladı kasığımdan. Kötü hissediyordum kendimi ama anlayamadım bir türlü bana ne olduğunu. Üşüttüm diye düşündüm ama üşütmekten daha kötü, gaz sancısı gibi geldi bir ara ama öyle de değil. Apandisit mi acaba dedim, emin olamadım. Mide bulantısı da var derken gittikçe kötüleştim. O arada annemler yan binadaydı, onlara çocukları teslim edip geleceğim demiştim ama kıpırdayamıyordum yerimden. Soğuk soğuk ter dökmeye başladım. Eve mi gideyim, hastaneye mi gideyim karar veremedim. Sancı arttıkça kapıya kadar bile gitmek gözümde büyümeye başladı. Bu arada telefonum bozuktu arama yapamıyorum, mesaj atabiliyorum sadece. Ne anneme haber verebildim, ne kocamı arayabildim. Annemler burada ama ablam zaten hasta, bir de benimle mi uğraşacak diye düşündüm. Kocamı arayım dedim ama araba Atahan'da onun da çıkıp gelmesi çok zor. Ne yapacağımı bilemedim. Bir de çok kötü değilsem eve gideyim hiç hastaneyle uğraşmayım diye de düşünüyorum. Derken baktım ki eve gidecek durumda değilim. Ofis telefonundan annemi aradım. Hastalandığımı, beni hastaneye götürmesini rica ettiğimi söyledim. Ardından kocamı aradım. Hastalandığımı, bilmem ne hastanesinin aciline geçeceğimi söyledim. Bütün bunlar olurken de, kötüleştiğimi herkes görüyorken, tam karşımda oturan eski bir hocamız sohbet etmeye çalışıyordu ısrarla benimle. Tanıdın mı beni, sen şu hocanın kızı mısın, seni hastaneye götürsünler vb. şimdi tam hatırlamadığım bir sürü cümle. Tek kelimelik cevaplar da versem vazgeçmedi konuşmaktan. O arada annem geldi. Direkt hastaneye geçtik. Acildeki doktor da şikayetlerimi duyunca dahiliyeye sevk etti. Muayene, tahlil, ultrason kıvrana kıvrana oldu. Sancı girdikçe donup kaldığımdan normalden uzun da sürdü. Neyse, direkt odaya alıp ağrı kesici ve serum vereceklerini söylediler. Biraz kendimi toparlamaya başlamışken teşhis de geldi: Kum döküyormuşum. Hayatımda ilk defa olduğundan aklımın ucuna bile gelmemişti. Çok beter sancı çektiren bir durummuş. Yaşamış görmüş oldum. Serum ve ilaç sancıları sonlandırdı neyse ki, iltihap da varmış vücutta. Antibiyotiğimi, ağrı kesicilerimi, raporumu aldım eve geldim. Ertesi gün biraz ateş, hafiflemiş sancılar derken, en sonunda bugün tamamen iyiydim. Bunu da böyle atlatmış oldum.

   Geçmiş olsun bana :)

1 Kasım 2022

KASIMIN BİRİ - 2022



   Önceki yazılarımdan birinde yeni bir battaniyeye başladığımdan bahsetmiştim diye hatırlıyorum sanki ama dönüp de kontrol etmek zor geldi şu an açıkçası. Bahsettiysem işte yeni battaniyemin ilk parçalarının fotoğrafını yukarıda görüyorsunuz. Bahsetmediysem, en son ablama ördüğüm battaniyeyi de bitirip sahibine teslim ettikten sonra oğlum Atahan için bir tane örmeye başlamıştım. Yukarıdaki fotoğraf da onun ilk parçalarının fotoğrafı :O). Son ördüklerim biraz daha motifliydi. Bu sefer çizgili ve biraz daha kalın bir battaniye örmek istediğime karar verdim. Evde kalmış bir sürü ipim de vardı alakasız renklerde. Rastgele seçimler yaparak iki yumağı bir araya getirip sardım ve düz renk değil kırçıllı, ince değil kalın iplerim oldu.  Biraz örüp sökerek, ilk iki parçada ilmek sayısını yanlış hatırlayıp bir parçayı büyük birini çok küçük yaparak çizgili battaniyemin çizgi kalınlığını canımın istediğine, gözümün zevkine göre ayarlayarak yeni bir maceraya atıldım :O). Yavaş ilerliyor biraz ama acelesi de yok zaten. Fırsat buldukça elime alıyorum şişlerimi. Başlangıç tarihi az çok belli ama bitiş tarihinin ucu açık. 
  Bu da benim bu gece ilk defa kullanabildiğim, büyük bir merakla satın aldığım, belki herkeslerin çoktan bildiği ama benim ancak keşfettiğim Borcam non-stick fırın tepsim! Bayıldım efendim kendisine. Normalde aldığım şeyleri çok paylaşmıyorum, hele böyle adıyla sanıyla markasıyla hiç yazmıyorum ama bunu, yapıştırmayan fırın kabı - tepsisi isteyen herkes kullanmalı. İçi özel kaplamalı, dışı bildiğimiz Borcam. Beyazı ya da krem rengi de var, ben siyahını tercih ettim. Ayıptır söylemesi bu akşam fırında patates yaptım. Non - stick Borcam tepsim olmadan önce bazen kabı yağlıyordum bazen yağlı kağıt koyuyordum ama ne yaparsam yapayım mutlaka zor çıkan, fırının ısısıyla iyice kuruyup kaba yapışan birkaç patates oluyordu. Önce suda beklet, sonra ovala, çizmemek için yumuşak temizlik yapmaya çalış derken mutlaka uğraşıyordum. Bu akşam patatesler pişti ve yapışmak ne kelime dokunduğum anda neredeyse fırlıyorlardı tepsiden. Henüz yıkamadığım halde tek bir iz - leke yok şu an kapta. Bilmeyen temiz sanıp tekrar kullanabilir. Kaba gram yağ sürmedim, patateslere biraz eklemiştim pişerken tat versin diye onu da karıştırıp iyice yedirdiğimden kaba yağ değmemişti bile. Şu andan sonra fırında sadece ve sadece bunu kullanacağım. Sizlere de tavsiyemdir.
 
  Yine görüşmek üzere...

30 Ekim 2022

EKİMİN OTUZU - 2022

   Bu hafta sonunu hasta ve keyifsiz geçirdim. Üşüttüm ya da mikrop kaptım tam olarak hangisi olduğunu bilmiyorum ama hafif ishal, bol mide ağrısı ve krampıyla yastıktan başımı kaldıramadım. İşte ve özelde çok da yoğun olduğum bir hafta sonuydu. İşte sürünerek evde hiçbir şey yapmadan sadece yatarak kötü kısmını atlattım gibi. Bugün çok daha iyi hissediyorum kendimi :0). 

   Bazen eski yazılarıma bakıyorum. Her gün yazmışım. Uzun uzun yazmışım hem de. Ne kadar değişmiş hayatım, neler neler yaşamışım. Bire bir ne olduysa anlatıyormuşum, çok daha ayrıntılı yazıyormuşum.  Okumak genelde hoşuma gidiyor bazen de hüzünlendiriyor beni. Kaybettiklerimiz, artık yanımızda olmayanlar derken anılara dalıp gidiyorum. Yine de iyi ki yazmışım diyorum. 2005'ten bu yana tam 17 sene olmuş. Yanlış hesapladım zannettim başta. Döndüm hem ilk yazımın tarihini kontrol ettim hem de hesap makinesiyle hesapladım. Hayır, yanlış değilmiş, tamı tamına on yedi sene olmuş gerçekten. Hayatımın son on yedi senesi bir şekilde kayıt altına alınmış olmuş. Daha da ömrüm oldukça yazmayı düşünüyorum. Ne kadar azaltsam da yazma sıklığımı tamamen vazgeçebileceğimi düşünmüyorum. 

  Yine görüşmek üzere...

27 Ekim 2022

EKİMİN YİRMİ YEDİSİ - 2022


    Geçen gün servis bekliyordum. Birkaç dakika erken gitmişim. Duraktaki ağaca yaslandım, kitabımı da aldım elime, okumaya başladım. Sonbahar sebebiyle ağacın altı yaprak doluydu ve tek tük de düşüyorlardı zaten. Rüzgar yoktu ama sebebini anlayamadığım şekilde birden bir yaprak yağmuru yağdı başımdan aşağıya. Çok güzel ve şaşırtıcıydı. Altın sarısı yaprak halısı oluştu ağacın dibinde. Sıcacık güneş vuruyordu yüzüme, keyifliydim, yaprak yağmuruyla keyfim büyük bir mutluluğa dönüştü, tüm günüm de çok güzel geçti❤️.

   Yine görüşmek üzere…

21 Ekim 2022

EKİMİN YİRMİ BİRİ - 2022

  Bu tatlı çocuk dün iş yerime çıktı geldi bir yerlerden. Doyurduk, su verdik, sevdik. Geçici konaklamayı sağladık. Bir buçuk aylık var - yok. Yuvalandırmaya çalışıyorum. Bir yerden mi kaçmış, bakan kişi mi sokağa salmış bilemiyorum. İnsana alışık belli ki, kucak istiyor sürekli. Sıcaklık arıyor. Bunca derdimin arasında bir de ona üzülüyorum.

   Son günlerde zamansızlık en büyük sorunum. Yetemiyorum, yetişemiyorum, bitiremiyorum işleri. Evde de aynı, işte de aynı. Yoğunluktan dolayı mı, ben mi biraz savsakladım da birikti, sebebinin hiç farkında değilim açıkçası. Bu yoğunluğun arada beni biraz bunalttığı zamanlar oluyor. Kendi kendimi, elbet bir şekilde hepsi hallolur, diyerek sakinleştiriyorum. Halloluyor da hep bir şekilde zaten ama ben biraz sabırsızım galiba :O).

  Yine görüşmek üzere.

16 Ekim 2022

EKİMİN ON ALTISI - 2022

    Geçen ay sizlere uzun zamandır kullandığım bilgisayarımın artık yenilenmeye ihtiyacı olduğundan bahsetmiştim. Ekim başında yenisini aldım. Çok mutlu bir şekilde, yeni ve dokunmaya kıyamadığım, pamuklara sardığım bilgisayarımdan yazıyorum şu an :O). Dün, yeni bilgisayarımdan hiç yazı yazmadığımı fark edince bloguma giriş yapayım, güzel ve uzun bir yazı döktüreyim dedim. Blogspotu açtım, girdiğim şifreyi kabul etmedi. Blogunun mail adresinden yeni şifreni oluştur dedi. Tamam dedim, blogumun mail adresini açayım ama ona girdiğim şifre de yanlış çıktı. Blogumun mail adresi de beni girmiş olduğum güvenlik mailine yönlendirdi. Gittim onda oturum açtım. oradan aldığım şifreyi blogumun mailine verdim, oraya gelen şifreyi de aldım blogspota yapıştırdım derken uğraştıkça uğraştım. Yine de bloguma giremedim. Site yeni blog açtırmaya uğraşıp durdu bana, isim gir dedi falan filan en sonunda bloguma yanlış mail adresiyle girmeye çalıştığımı fark edince düzeltip giriş yapabildim, şifreyi de not aldım gizli saklı bir köşeye ama tüm bu uğraşlardan o kadar yorulmuştum ki, yazı yazacak enerjiyi bulamadım. Yazım bugüne kaldı.

19 Eylül 2022

EYLÜLÜN ON DOKUZU - 2022


 Ablamın battaniyesini bitirdim. Hem de ağustosun yirmi ikisinde. Yazın o en sıcak ve bunaltıcı günlerinde! Fotoğrafını koymak için bekledim. O zamanlarda daha bakarken içimi afakanlar basıyordu şimdi ise tam da battaniye zamanı. Bitirdiğimde saat gecenin bir yarısı olduğu halde kötü ışık, kötü dekor demeden fotoğrafını çektim. Ablama vermek üzere koydum bir torbaya bir daha da elime almadım. Parçaları dikerken evin en çok cereyan yapan noktasına konuşlandım. Açtım tüm camları, ancak öyle dikebildim. Bence çok güzel oldu. Ellerime sağlık. Şimdi yine yeniden yeni bir parçalı battaniyeye oğlum için başladım. Düz örüyorum, bu motiften yapmıyorum. Renkleri de kırçıllı olacak şekilde ayarladım. Ne zaman biter bilmiyorum ama bittiğinde sizinle de mutlaka paylaşacağım...

18 Eylül 2022

EYLÜLÜN ON SEKİZİ - 2022

   Size de hep anlattığım çok sevdiğim bir çalışma odam ve kitaplığım var. İzindeyken kitaplarımı hep çalışma odamdaki koltukta okudum ama işe başladım başlayalı pek kitap da okumadım sanki, odamda çok zaman da geçirmedim. İnsanlar genelde çalışma odalarını özler mi bilmiyorum ama ben özlüyorum ve son zamanlarda hep kendime "Bu akşam odamda olacağım" desem de yemek - bulaşık işlerini bitirip beş dakika dinlenmek üzere oturma odasındaki koltuğa oturduğum anda bir daha kalkamadığımı, uyuyup kaldığımı fark edince kendime her akşam en az bir saatimi odamda geçirme kuralı koydum. Hazır odama gelmişken bilgisayarı açınca da yeni yazı yazasım geldi. Bazen bana gereken sadece biraz disiplin ve kararlılık oluyor galiba :O). 
  
   Neyse, bilgisayar demişken şu an kullandığım annemin bilgisayarı. Zamanında bizim bilgisayar bozulunca o çok kullanmıyor diye geçici (!) bir süreliğine almıştım. Klavyesinde bazı harfler basmıyordu klavyeyi değiştirdik. Çok yavaştı, bu işlerden anlayan bir arkadaş biraz toparladı derken uzun zamandır kullanıyoruz. Son birkaç senedir yenisini almanın niyetine girdim ama hastalıklar, işler güçler derken hep ertelemiştim. Baktım ki artık eski performansını da aratmaya başladı ciddi ciddi marka ve model bakmaya başladım. Teknik özelliklerinden çok fazla anlamasam da biraz araştırıp sonra bilenlerden destek alarak iyi bir tane seçebileceğimi düşünüyorum. 


    Bu hafta cumartesi izin yaptım pazar çalıştım. Yani dün evdeyim, bugün işte. İzin günümün sabahını evi biraz toparlayıp temizleyerek geçirdikten sonra akşama doğru annemlere gittim. Hava çok sıcaktı - ki bu geceden itibaren soğumaya başlayacağını söylüyorlar - bahçede oturduk. Maviş de yanımızda takıldı, bizi dinledi, arada uçuşan yapraklarla oynadı. Biz Maviş'e seslendikçe Ateş kıskandı, koştu geldi, kendini sevdirdi. Çok keyifli bir akşamdı. 



    Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz hanımefendi de bugünkü ziyaretçimdi. Çalışırken sessiz sedasız gelmiş beni izliyormuş. Fark etmemişim, kafamı kaldırınca göz göze geldik. Bahçede mama verdim ona. Sonra ayağımın ucuyla dokundum, boş bulundu, korktu. Bana teessüf ederim, beni çok korkuttun der gibi bir bakışı vardı ki, görmenizi isterdim. Özür diledim, isteyerek korkutmadığımı söyledim, tüylerini okşadım bol bol, böylece barıştık :O).


    Paris Bey de dün akşam masanın üzerinde yüzü kapıya dönük oturuyordu. Dedim ya yazının başında, odamda her gece en az bir saat geçirmeye karar verdim diye. Geldim, oturdum, Paris'e bu kararımı anlatıyordum, daha sözümün yarısında, bitirmemi bile beklemeden arkasını döndü bana. Beni dinlemek istemiyormuş efendim. Arkasını dönmesi yetmedi, arkanı neden döndün vb deyince kuyruğunu da sallamaya başladı. Ben de daha fazla bulaşmadım ona. Masada bana bıraktığı bir defterlik yere sığışmaya çalıştım. Bilgisayarın üzerine yattığı için bilgisayarı da açamadım...


    İş yerinin bahçesinde gözüm sürekli salyangozlarda. Çok seviyorum onları. Hele yağmur sonrasında küçüklü büyüklü onlarcası oluyor etrafta. Sürekli fotoğraflarını çektiğimden telefonum yüzlerce salyangoz fotoğrafı dolu :O).


 Bir önceki yazımda Beyhan Hanım'la tanışmamızdan bahsedecektim ama o yazıyı cep telefonumdan ve iş yerindeki öğle molamda yazınca kısa kesmiştim. Çok tatlı bir hanımefendi kendisi ve bana Mutfak Camı Burcu demesi çok hoşuma gitti. Ablamı (Asortik KREP) uzun zamandır okuyormuş ve onun vesilesiyle beni de tanıyor tabikisi de :O). Zamanımız çok kısaydı, uzun uzun görüşebilmek isterdim ama yine de Beyhan Hanım o kısacık zamanda  hem harika hediyelerini verdi bize hem de güzel enerjisiyle içimizi ısıttı. Bir daha Kırklareli'ye gittiğimizde mutlaka yine uğrayacağım kendisine.

  Yine görüşmek üzere...

12 Eylül 2022

EYLÜLÜN ON İKİSİ - 2022

   Yazamadım pek son bir aydır. E günler de çok çabuk geçiyor her zamanki gibi. Tadım tuzum olmuyor bazen, dünya hali bir sürü sorunla uğraşıyoruz. Keyifsiz olduğum dönemlerde blog gibi herkese açık mecralarda değil de kendi özelimde içimi dökmek amaçlı yazıyorum genelde.

  Ablamın son aldığı kemoterapilerin pek etkili olmadığını öğrendik. Tedaviye başka bir ilaçla devam edilecek ama her duraksama başka bir moral bozucu etken olduğu için size şu an ilaçlar iyi geliyor, yol katediyoruz demeyi çok daha fazla tercih ederdim. Yine de savaşa devam ediyoruz ve edeceğiz de, ileride güzel güzel haberler vereceğimiz günlerimiz de olacak mutlaka:).

   Dün günübirlik Kırklareli’ye gittik gezmeye. Hava güzeldi, hep bir aradaydık, çok keyifli bir gün oldu bence. Bu tarz gezileri daha sık yapmalıyız aslında. Normalde ben izin günümde evde olmayı tercih ediyorum ama bu sene tercihlerimi değiştireceğim birazcık.

  Kitap da pek okumuyorum son zamanlarda. Kitaplığımı biraz düzenlemeye karar verdim. Bir sürü okunmamış kitabım var ama kitaplıkta gözüme çarpmıyorlar. Onları ön plana çıkaracağım. Bir yerlerden alıp bulup koyduğum aslında pek okumadığım tarzdaki kitapları ayıracağım ve daha sık yeni kitap alacağım. Kış dönemine hazırlık çalışmalarım bunlar olacak. 

    Arayı çok uzatmamaya çalışacağım. Sonra yine görüşmek üzere..,

13 Ağustos 2022

AĞUSTOSUN ON ÜÇÜ - 2022




    Evde eski ve büyükçene bir saklama kutum vardı. Ivır zıvırları toplamak için kullanıyordum. Boyu falan iyiydi ama şeffaf oluşu hiç hoşuma gitmiyordu. Bugün onu kolaj / dekupaj karışımı bir şey yaparak kapladım. Daha önce hiç yapmadığım için biraz acemice oldu ama işimi gördü sonuçta. Kendim yaptım diye demiyorum sevimli oldu bence :O). 

   Paris'i iğneleri devam ediyor. Veteriner artık tecrübeli olduğundan iğneyi yanına üç kişi alıp yapıyor. Gerçi geçen gün yol boyunca bağıran Paris bugün hiç ses çıkarmadı. Hatta asistanın kendisini taşıma çantasından çıkarıp sevmesine izin verdi. Alışmaya başlıyor galiba yavaş yavaş.

   Evde olduğum günlerde yeni tarifler denemeye karar verdim. Sürekli sağdan soldan bir sürü tarif bulup telefona kaydedip duruyorum da normalde çok azını deniyorum. Neyse, şimdiye kadar üç tarif denedim. Sirkeli poğaçam ve tavuklu milföy böreğim çok güzel oldu. Poğaça puf puf kabardı. Börek lezizdi. Tavada mantolayarak yapmam gereken patatesli tarifi ise beceremedim. Poğaçayla böreği yine yapmak üzere hemen defterime yazdım. Patatesli tarifi de tekrar denemek üzere bir kenara kaldırdım.

  İzinde de olsam sabahları erken kalkmaya devam ediyorum. Son iki üç sabahtır üşüdüğümü fark ediyorum. En sonunda yavaş yavaş yaz bitiyor mu gerçekten acaba? Gün içinde yine bunaltıcı sıcaklar olsa da serin sabahlara uyanmak güzel:)

   Kaynım perşembe günü kalple ilgili bir operasyon geçirdi. Ablam dün yine kemo aldı. Paris'e bugün kan tahlili yapılacak ve iğnelerin işe yarayıp yaramadığına bakılacak. İznimin ilk üç günü biraz stresli geçti. Sonuçta çok bir sıkıntı yaşamadan atlatmış olsak da hastalıklar endişelendiriyor beni doğal olarak. Bir yandan durumlarını takip edip bir yandan fırsat buldukça evle ilgilendim. Bitirdiğim her işle kafam rahatlıyor ve temiz, düzenli bir alana kavuşmuş olmanın rahatlığını yaşıyorum. Temizlik pek yapmadım ama tertipleme açısından yol kat ediyorum.

   Yine görüşmek üzere...

10 Ağustos 2022

AĞUSTOSUN ONU - 2022

 Bugün Paris’i veterinere götürdüm. İki gecedir huzursuzlanıyordu ama gündüz iyiydi. Mamasını yiyor, suyunu içiyordu. Veterinere gitmek de ayrı bir travma olduğu için götürmekte acele etmedim. Üç sene önce kuru fip sebebiyle çok hastalandığından, altı yedi ay önce de idrar yollarıyla ilgili bir sıkıntı yaşadığından içim de rahat değildi. Daha fazla sıkıntı çekmesin, bir hastalığı varsa da ilerlemesin diye bugün gittik. Muayene edildi, röntgen çekildi, kan tahlili yapıldı. Bir böbrekte taş, bir böbrekte büyüme çıktı. Huzursuzluğunun sebebinin böbrek ağrısı olabileceğini söyledi veteriner. Bağışıklığı biraz düşük. Üç gün iğne olacak, üriner bir mamaya geçeceğiz. Korktuğum kadar kötü değil, genel durumu iyi. Her zamanki gibi ortalığı inletti. Tırnağıyla veterinerin giydiği koruyucu deri eldiveni yırtmış. Atahan’la gitmiştik veterinere, ben içeride bekledim, o dışarıda arabadaydı. Röntgen çekilirken bana kadar gelmişti Paris’in tıslamaları ve hırlamaları, Atahan da dışarıdan duymuş. Biraz vahşileşiyor her türlü işlemde. Giderken de yol boyunca acı acı bağırdı ama dönüşte hiç sesi çıkmadı öyle ki ara ara kontrol ettim iyi mi diye. 

Bunun dışında bugün yıllık iznimin ilk günüydü. Normalde her sene topluca alıp bir ay tatil yapıyordum ama bu sene on gün aldım sadece. Ağustosun sonlarına yaklaşırken dönmüş olacağım. Hiçbir planım yok. Bir yere gidesim yok. Evde zaman geçirmek, evi toplamak, yerleştirmek, düzenlemek istiyorum sadece. Erken kalkmak ama sonra istersem gün içinde kestirmek istiyorum. Saati kontrol etmek zorunda kalmadan keyfimce zaman geçirmeyi diliyorum. Paris rahatsız zaten onunla ilgileneceğim. Yarın kaynım kalple ilgili bir operasyon geçirecek ona destek oluruz elimizden geldiğince. Ablam da kemo alacak yarın, fırsat buldukça annemlere giderim diye düşünüyorum. İşe döndüğümde de belki hava birazcık olsun serinler. Yazı sevmiyorum. Bugün biraz yağmur ve serinlik olsa da ağustosun ilk haftaları sıcak ve nemliydi, eylülü hasretle bekliyorum.

Yine görüşmek üzere…

5 Ağustos 2022

AĞUSTOSUN BEŞİ - 2022

 



Kahve falına hiç inanmam, bakmayı zaten bilmem, baktırmam da pek. Kahve sevenler bana kızacak ama Türk kahvesi de sevmediğimden çok içmem. Bugün ofiste içen birinin fincanını kendime niyet kapattım onun haberi olmadan. Soğuduğunda açayım dedim açılmadı. Normalde “kahve tutmuş” derler galiba böyle açılmayan fincana bakmazlar ama zaten ben kendi kendime kapadığım için onu da ciddiye almadım. Fincanı zorla açtım:). İçim ferah, yolum var. Alaaddin’in sihirli lambası ve başını geriye döndürmüş bakan boynuzlu geyiği gördüm:). Gugıla göre kısmetler gani gani beni bekliyor, sihirli lamba ve geyik huzur, mutluluk vb. güzel anlamlara geliyormuş. İçmediğim kahveden kendi kendime baktığım bir fal için gayet güzel sonuçlar bence.

  Bayramda Çanakkale yolunda Atahan spotifydan şarkılar açtı bize. Ama nasıl güzel şarkılar seçmiş, ne kadar keyifli bir liste yapmış anlatamam, her bir yeni başlayan şarkı en sevdiklerimden biri. Eve yaklaştığımızda şarkı seçiminden dolayı tebrik ettim onu, çok keyifle dinlediğimi ve çok hoşuma gittiğini söyledim. Biz spotifyda onun hesabını ortak kullanıyoruz, meğer o yol boyunca benim şarkı listemi dinletmiş bize:). Şaşkınlığıma mı güleyim kendi listemi tanımayışıma mı bilemedim. Bu akşam da beğendiğim bir şarkıyı listeme eklemek için girdim spotifya, biraz da müzik dinleyim dedim ama seçtiğim hiçbir şarkı çalmadı, sürekli başka başka şarkıları denedim olmadı, bir süre sonra öğrendim ki Atahan dışarıda arkadaşlarıyla sesi hoparlöre vererek müzik dinliyormuş, benim deneme amaçlı seçtiğim her şarkıyla da o hoparlörde dinledikleri müzik kesilip benim rastgele açtığım şarkılar çalıyormuş:). Anlamam geç oldu ama bayramdaki olayı da hatırlamamı sağladı:).


16 Temmuz 2022

TEMMUZUN ON ALTISI - 2022




 Bayramda kahvaltıyı annemlerde yapıp yeğenim ve eşiyle de görüştükten sonra Çanakkale’ye geçtik.. İlk günü gittik son günü döndük. Biraz trafiğe takılsak da oradaki günlerimiz çok keyifli geçti. Bayramı kayınvalidem, görümcem, kaynım ve yeğenlerle geçirmiş olduk. Bol bol da gezdik. Koyduğum fotoğraflar da Çanakkale’nin muhtelif yerlerinden. Kaldığımız süre boyunca her sabah erkenden kalkıp çarşıda dolaştım, fırından kendime tazecik poğaça evdekilere simit vb. alıp deniz kenarında çay eşliğinde yedim. Bir gün tek başımadaydım, bir gün ailecek gittik, bir gün de oğlumla ikimiz. Kocam benim odaya giriş çıkışımla uyansa da ev halkı daha uyuyor oluyordu ben kalktığımda. Saat sekiz - sekiz buçuk civarında evden çıkıyordum. Dokuz - dokuz buçuk gibi de dönüyordum. Döndüğümde kahvaltı hazırlıkları başlamış oluyordu. Onlar kahvaltı ederken ben de nescafe keyfi yapıyordum. İkinci gün evden çıkmaya hazırlanırken aklıma babam geldi. Bir yere tatile gittiğimizde o da aynı benim gibi yapardı. Hepimiz uyurken erkenden kalkar, çarşıdaki dükkanları keşfeder, gün içinde de bizi oraya götürürdü. Onun bu özelliğini - huyunu bire bir yapıyormuşum ama farkında değildim şimdiye kadar:). 

7 Temmuz 2022

TEMMUZUN YEDİSİ - 2022


 Geçen salı işten izin aldım annemlerle memleketteki işlerimizi hallettik. Çok izin veya rapor alan biri değilim normalde. Son üç senedir ilk defa kendi işlerim için izin almış oldum. Fotoğraf da o güzel günden. Dönüşte yemek yediğimiz mekan. Yemekler de çok güzeldi, doğa da, hafta içi ve erken bir saat olduğu için sakindi de. Ruhum dinlendi. Annemlerle olmak da iyi geldi. Çok yoğun bir iş dönemindeyim ve bayram sonrası yoğunluğum on katına çıkacak olsa da bir günlük ara iyi geldi. 

     Bu hanım kızımız da annemin kedisi Maviş. Her ne kadar ev kedisi olsa da annemlere gittiğimizde bizi hep kapıda karşılıyor çünkü bütün gün sokakta. Mahallenin tozunu attırıyor. Ağaç tepesinde olduğu pozlardan koymam lazımdı aslında onu anlatmak için. Bu sakin haliyle hiç alakası yok normalde :O).
 
    Geçen hafta sonu şehir dışından, uzun zamandır görüşmediğimiz arkadaşlarımız geldi. Cumartesi de çalıştığımdan akşama doğru geldiler, ertesi gün öğleden sonra döndüler. Bir gün bile olsa görüşebildiğimiz süre ev - iş dışında bir şeyler yapabildiğim için dinlendirdi beni.  Normalde cumartesi çalışınca pazar biraz dinlenip biraz ev işi yapıyorum. Süpürmek, silmek, toparlamak derken izin günüm tam da bir izin günü gibi geçmiyor genelde. Geçenlerde yemek - bulaşık dışında ev işi de yapmadım. Süper bir dinlenme oldu benim için ama bütün işler hafta içine kaldı bu seferde :O(.

    Okuyacak kitap bulamıyorum şu sıralar. Yeni de almak istemiyorum. Ev okumadığım kitap dolu ama ben yine de okuyacak kitap bulamıyorum. Hani dolabımızı açarız, doluluktan kıyafetler üzerimize dökülür ama yine de giyecek bir şey bulamayız ya, işte öyle bir şey :O).  
 

22 Haziran 2022

HAZİRANIN YİRMİ İKİSİ - 2022

      Ev işi yapanlar iyi bilirler. Hani bir yeri toplarsın, tertemiz olur, sonra da hep orayı toplu tutmaya çalışırsın. Günlerce böyle gider, sonra tek bir akşam yorgun - uykulu ve saire olursun, yarın yaparım dersin ve bir günde her yer dağılır, ipin ucunu kaçırırsın, bir daha da zor toparlarsın ya, işte genelde ben bu durumu yatak odasında yaşıyordum. Hem de öyle günlerce toplu tutarak değil daha ertesi gün eski halinden beter bir duruma çevirerek :O). Belki oraya gün içinde çok girip çıkmadığımdan, belki yatarken yatağın üzerini boşaltmak yeterli olduğundan, belki de gereksiz kıyafetlerin çokluğundan, neden olduğunu tam olarak bilmiyorum ama yıllardır yatak odamda hep bir köşede bir çamaşır yığını olur, temizler, ütülenecekler, dolaba yerleştirilecekler hiç bitmez. Geçen ay ben bu döngüyü kırdım! Kışlıkları kaldırıp yazlıkları çıkardığımdan beri odam her gün ve günlerdir toplu. Dağılıverecek diye ödüm kopuyor. Her şeyi hemen yerine kaldırıyorum. Her akşam toplu bir odada uyumanın ve aradığım şeyi bulmanın keyfini yaşıyorum :O). Yılların düzensizliğini nasıl kırdım onu da hiç anlamıyorum. Ama bir daha eski haline dönmesini istemiyorum...

   Ablamın kemoları devam ediyor. Çok istediğimiz gibi de gitmiyor süreç. Günlük hayatımıza devam ediyoruz bir şekilde ama sinir bozukluğu yüzeyin hemen altında duruyor, biliyorum. Normalde takılmayacağım şeylere sinirlendiğim zamanlar anlıyorum ki üzüntülerim tavan yapmış ya da bu sinir bozukluğu, gülerken bile anında ağlamaya geçebilme şeklinde ortaya çıkıyor. Duygusal bir video izlediğimde ya da sevdiğim bir arkadaşımın doğum günü kutlamasında gözlerim hemen doluyor mesela. Hele kendime - ablama - anneme acıma/üzülme/kıyamama moduna girdiğimde bütün bir gece durup durup ağlayabiliyorum. Höyküre  höyküre değil ama ince ince. Geçen akşam mutfakta hem yemek yaptım hem ağladım. Arada durdum. Sonra yine ağlamaya devam ettim. Babamın hastalığında iş yerinde arka bahçede ağlama köşem vardı. Çıkar orada ağlar ofise döner işe devam ederdim. Bazen iyi geliyor ağlamak ama çoğunlukla beni yorup enerjimi düşürmekten başka bir şeye yaramıyor. O yüzden istemiyorum. Bazen de konuşmak iyi geliyor ama insanlar o kadar salakça yorumlar yapıyor ki bahsettiğime pişman oluyorum. En saçması ve kızdığım şu: "Üzülme". Şu hayatta kanser olmuş ablama da üzülemeyeceksem neye üzüleceğim? Her daim neşe dolu - mutlu olmamız gerektiğini nereden çıkarıyoruz? Üzülüyorum diye hayattan elimi eteğimi çekmiş, ne bileyim öleyim gideyim, yemeden içmeden kesileyim, kendime dünyayı zehir edeyim kafasında yaşayan biri değilim ki... Bu kanser hastası yakınlarına ve büyük ihtimalle kanser hastalarına da yapılan "mutlu ol" baskısı nedir yani? Herkes gibi mutlu olduğum zamanlar da, üzüldüğüm zamanlar da mevcut. Nasıl siz istediniz ve dediniz diye sebepsiz yere - durup dururken "mutlu" olamayacaksam üzülme dediniz diye de birden bütün kaygılarımı - sıkıntılarımı bir kenara atıp 7/24 Pollyanna misali dolaşmayacağım. K:arışmayın yaa!

8 Haziran 2022

HAZİRANIN SEKİZİ, 2022




İğneada’dayım. İki günlük minik bir mola yaptım, iş yerinden arkadaşlarla geldik. Çok iyi geldi açıkçası. Mevsim daha başlamamış. Etraf sakin. Hava da serindi.. Bugün güneş biraz yüzünü gösterince denize girenler oldu ama ben yürüyüş yapmayı tercih ettim. Otelden çıktım daha önceden bildiğim ama hep arabayla gittiğim bir koyu rastgele yürüyerek bulmayı amaçlayarak yola çıktım. Adanın yerlilerinin evleri, küçük yazlık evler, mis kokulu güller, hanımelleri arasından yürüyerek koya gittim. Köpekler, ördekler, mandalar ve insan olarak da benden başka kimse yoktu. Dalgaların sesini dinledim, denize karşı sigaramı içip geri döndüm. Ruhum dinlendi. İhtiyacım varmış böyle bir şeye. Fırsat buldukça kitap okudum. Yarın dönüş. Sonrası da yoğun iş temposu, olsun, hazırım sanki artık bu yoğunluğa:).