18 Eylül 2022

EYLÜLÜN ON SEKİZİ - 2022

   Size de hep anlattığım çok sevdiğim bir çalışma odam ve kitaplığım var. İzindeyken kitaplarımı hep çalışma odamdaki koltukta okudum ama işe başladım başlayalı pek kitap da okumadım sanki, odamda çok zaman da geçirmedim. İnsanlar genelde çalışma odalarını özler mi bilmiyorum ama ben özlüyorum ve son zamanlarda hep kendime "Bu akşam odamda olacağım" desem de yemek - bulaşık işlerini bitirip beş dakika dinlenmek üzere oturma odasındaki koltuğa oturduğum anda bir daha kalkamadığımı, uyuyup kaldığımı fark edince kendime her akşam en az bir saatimi odamda geçirme kuralı koydum. Hazır odama gelmişken bilgisayarı açınca da yeni yazı yazasım geldi. Bazen bana gereken sadece biraz disiplin ve kararlılık oluyor galiba :O). 
  
   Neyse, bilgisayar demişken şu an kullandığım annemin bilgisayarı. Zamanında bizim bilgisayar bozulunca o çok kullanmıyor diye geçici (!) bir süreliğine almıştım. Klavyesinde bazı harfler basmıyordu klavyeyi değiştirdik. Çok yavaştı, bu işlerden anlayan bir arkadaş biraz toparladı derken uzun zamandır kullanıyoruz. Son birkaç senedir yenisini almanın niyetine girdim ama hastalıklar, işler güçler derken hep ertelemiştim. Baktım ki artık eski performansını da aratmaya başladı ciddi ciddi marka ve model bakmaya başladım. Teknik özelliklerinden çok fazla anlamasam da biraz araştırıp sonra bilenlerden destek alarak iyi bir tane seçebileceğimi düşünüyorum. 


    Bu hafta cumartesi izin yaptım pazar çalıştım. Yani dün evdeyim, bugün işte. İzin günümün sabahını evi biraz toparlayıp temizleyerek geçirdikten sonra akşama doğru annemlere gittim. Hava çok sıcaktı - ki bu geceden itibaren soğumaya başlayacağını söylüyorlar - bahçede oturduk. Maviş de yanımızda takıldı, bizi dinledi, arada uçuşan yapraklarla oynadı. Biz Maviş'e seslendikçe Ateş kıskandı, koştu geldi, kendini sevdirdi. Çok keyifli bir akşamdı. 



    Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz hanımefendi de bugünkü ziyaretçimdi. Çalışırken sessiz sedasız gelmiş beni izliyormuş. Fark etmemişim, kafamı kaldırınca göz göze geldik. Bahçede mama verdim ona. Sonra ayağımın ucuyla dokundum, boş bulundu, korktu. Bana teessüf ederim, beni çok korkuttun der gibi bir bakışı vardı ki, görmenizi isterdim. Özür diledim, isteyerek korkutmadığımı söyledim, tüylerini okşadım bol bol, böylece barıştık :O).


    Paris Bey de dün akşam masanın üzerinde yüzü kapıya dönük oturuyordu. Dedim ya yazının başında, odamda her gece en az bir saat geçirmeye karar verdim diye. Geldim, oturdum, Paris'e bu kararımı anlatıyordum, daha sözümün yarısında, bitirmemi bile beklemeden arkasını döndü bana. Beni dinlemek istemiyormuş efendim. Arkasını dönmesi yetmedi, arkanı neden döndün vb deyince kuyruğunu da sallamaya başladı. Ben de daha fazla bulaşmadım ona. Masada bana bıraktığı bir defterlik yere sığışmaya çalıştım. Bilgisayarın üzerine yattığı için bilgisayarı da açamadım...


    İş yerinin bahçesinde gözüm sürekli salyangozlarda. Çok seviyorum onları. Hele yağmur sonrasında küçüklü büyüklü onlarcası oluyor etrafta. Sürekli fotoğraflarını çektiğimden telefonum yüzlerce salyangoz fotoğrafı dolu :O).


 Bir önceki yazımda Beyhan Hanım'la tanışmamızdan bahsedecektim ama o yazıyı cep telefonumdan ve iş yerindeki öğle molamda yazınca kısa kesmiştim. Çok tatlı bir hanımefendi kendisi ve bana Mutfak Camı Burcu demesi çok hoşuma gitti. Ablamı (Asortik KREP) uzun zamandır okuyormuş ve onun vesilesiyle beni de tanıyor tabikisi de :O). Zamanımız çok kısaydı, uzun uzun görüşebilmek isterdim ama yine de Beyhan Hanım o kısacık zamanda  hem harika hediyelerini verdi bize hem de güzel enerjisiyle içimizi ısıttı. Bir daha Kırklareli'ye gittiğimizde mutlaka yine uğrayacağım kendisine.

  Yine görüşmek üzere...

Hiç yorum yok: