27 Temmuz 2024

TEMMUZUN YİRMİ YEDİSİ - 2024

     Bu sabah tam 6.50'de muhteşem bir yağmur yağdı ve ben çok mutlu oldum. Önümüzdeki hafta yine sıcaklar devam edecekmiş ama belki o kadar nem olmaz umudunu taşıyorum. Bugün güne serin ve bulutlu başlayınca full enerji doldum. Dünyayı yerinden oynat deseler oynatırdım, o kadar yani :O).

  Biraz iş yapayım dedim hazır evin içi serinken. Dün yıkadığım çamaşırları katladım. Atahan'ın bir tişörtü sökülmüş. Onu da dikeyim de ortalıktan kalksın diye düşündüm. Dikiş kutum hemen elimin altındaydı zaten. Diktim, kutuyu yerine kaldırırken ya kapağı açıldı ya elimden kaydı nasıl oldu bilmiyorum sabahın o sessizliğinde metal kutu ve içindeki bir sürü ıvır zıvır büyük bir şangırtı ve takırtı çıkararak düştü. İçindeki her şey yerlere saçıldı. Hektor uyuyordu başka bir odada, koştu geldi. Kocam seslendi iyi miyim, neyi yıktım devirdim, ne oluyor diye. O da uyuyordu, uykusundan uyanmış. İyi ki alt katımız boş şu an. Komşu olsaydı yedi ceddimi anardı haklı olarak. Sabah sessizliğini dağıtmakta üzerime yoktur :O). Oturdum yere ve hatta bir ara yattım yere, mobilyaların altlarına kaçan makaralar dahil her şeyi topladım. Neyse ki iğneler, düğmeler daha küçük bir kutudaydı ve o kutu da açılmamıştı da yerlere saçılmadı. Bir de onlarla uğraşmadım.

  Öğlene doğru da kargoya uğradım. Aslında ikiye kadar açıklar ama normalde on ikiye kadar kargo teslim alıyoruz, bu seferlik alıyorum sizin kargonuzu dedi - Bunu da hep söyleyip hep de alıyorlar, ben de kaça kadar aldıklarını unutuyorum şansımı denemeye gidiyorum bazen ama not aldım bu sefer, artık on ikiden sonra gitmek yok. Neyse, tam bankonun yanına büyük, boyum kadar bir kargo bırakmışlar, elimdeki paketi vermek için yaklaşınca bir gümbürtü koptu. Meğer hiç görünmeyen ama o pakete yasladıkları aynı uzunlukta ve aynı renkte bir kargo daha varmış. Onu devirmişim. Çıkan sesten ben de korktum. Mahcup da oldum. Diyeceğim odur ki, genelde kargo şirketlerini suçluyoruz ya paketleri atıyorlar, özen göstermiyorlar diye bazen onların suçu olmayabiliyor bazı şeyler. Çok da şey etmemek lazım :O).

   Sonra yine görüşmek üzere...

25 Temmuz 2024

TEMMUZUN YİRMİ BEŞİ - 2024

 İki günde bir yazma esasına göre benim normalde dün yazmam lazımdı ama atlamışım. Kimse de neden yazmadın demeyince gün kaçırdığımı ancak bugün fark edebildim. Çok klasik olacak ama yazıma yine yaz nefretlemesi yaparak devam edeceğim. Temmuz sona yaklaştı çok güzel ama bunun daha ağustosu var. Ağustosun on beşinden sonra yavaş yavaş bir tık serinlemeye başlardı eskiden havalar. Artık mevsimler kaydığı için öyle olmayacağını düşünüyorum. O da moralimi bozuyor. Şu yaşadığımız sıcaklar ve nem bir vampir gibi tüm enerjimi emiyor. Arkadaşlar bazen soruyor bu yaz bir yerlere gitmiyor musunuz diye. Gidebileceğimiz hemen her yer bizim güneyimizde ve buralar böyle sıcaksa, bu mevsimde oraları hayal bile edemiyorum. Eziyet çekeceksem de evimde eziyet çekmek istiyorum :O). 

  Kitabımı da çok alamadım elime son birkaç gündür. Fırtınaışığı Arşivi serisini bitirdim ve Diana Gabaldon - Yabancı serisine başladım. Aslında doğrudan serinin son çıkan kitaplarını okuyup bekleyen diğer kitaplarıma geçmek istiyordum. Son zamanlarda çok fazla seri okudum ama kitaba başlayınca önceki olayları unuttuğumu ve hiç zevk alamadığımı anlayınca sil baştan üçüncüye okumaya başladım. Dizi ve film de izliyorum ara ara. The Bear'ın da üçüncü sezonuna başladım. Ona da baştan başlayıp bir hatırlatma yapsam mı diye düşünmedim değil ama önce bir deneyeyim yeni sezonun ilk bölümü çok kopuk olursa izlerim dedim. Çok kopuk olmadı. O yüzden baştan almama da gerek kalmadı. İzleyen varsa fikirlerini iletebilirse sevinirim. Biraz değişik bir sezon olmuş gibi geldi bana. Hatta yönetmeni mi değişti diye bir kontrol ettim. Yönetmen değişmemiş ama sanki dizinin tarzı biraz değişmiş. 

   Bu arada bugün de Çarli'nin (abim) doğum günü. Aramızda tam beş gün var. Aslında aramızın bir yaş olmasına beş gün kala ben doğmuşum. Çarli 25.7.1979'da doğmuş ben 20.7.1980'de. Mutlu yıllar Çarli, doğum günün kutlu olsun.

 Yine görüşmek üzere...

22 Temmuz 2024

TEMMUZUN YİRMİ İKİSİ - 2024

   Temmuzu da bitiriyoruz yavaş yavaş. Önümüzdeki bir iki gün sıcaklıklar mevsim normallerine inecek diyorlar, çok mutluyum, sabırsızlıkla bekliyorum önümüzdeki günleri :0). 

    Bugün hiç yazasım gelmedi gibi oldu. Daha doğrusu aslında bloguma mutlaka yazmalıyım unutmayım bunu dediğim bir şey vardı. Ne olduğunu unuttum! Yazma hevesim kaçtı bu yüzden. Saatlerdir neydi o diye düşünüyorum hiçbir şekilde aklıma gelmiyor. Bu saate kadar da belki hatırlarım diye bekledim. Maalesef. Birkaç gün sonra bir yerden çağrışım yapar büyük ihtimalle. O zaman yazarım artık, yapacak bir şey yok.

   Yine görüşmek üzere…

20 Temmuz 2024

TEMMUZUN YİRMİSİ - 2024

 Aslında iki günde bir yazma planıma göre yazıyı dün yazmam gerekiyordu ama dün yazmak istemedim. Bugün doğum günüm ve yazıda da tarih olarak yirmi temmuz yer alsın istedim. Evet efendim kırk beşinci yaşımdan gün almaya başladım an itibariyle. Güzel yaşlarım olsun :O). İyi ki doğmuşum ben :O). Bu sene annem, kocam ve oğlum doğum günü hediyelerini bana ta haziran ayında verdi ve üçü de hediye aldığını unutup ama biz hediye almadık diye panik oldu bugün. Çok güldüm onların o haline. Hediye önemli değil zaten, önemli olan sevdiklerimizle ve sağlıkla bir arada olmak. Normalde çok da kutlamıyorum son senelerde. Kendi aramızda bir pasta kesiyoruz yetiyor işte. Zaten güne bir rutin olarak bulaşık makinesini boşaltarak başladım. Sonra doldurup çalıştırdım. Sonra çamaşır yıkadım ve astım. Sonra önceden yıkadıklarımı katlayıp yerleştirdim. Desem ki bugün benim doğum günüm iş yapmayacağım e yarın yine ben yapacağım hem de birikmiş olacak ne gerek var tek günlük tatil ilan etmeye :O).  Pastamı oğlum yaptı ama ben sadece kestim ve yedim :O). Orijinal tiramisu yaptı benim için. Ben yaptığım zaman labne ve pastaban kullanıp kolayına kaçıyorum. O öyle yapmadı. Çok da güzel olmuştu. Ben yine de kendim yaptığımda kolay olsun diye yine labne ve pastaban kullanacağım. Migros'a sinirlendim eve teslimat siparişte kokuşmuş tavuk gönderdikleri için. Çöpe attım doğrudan. Müşteri hizmetlerine de şikayet ettim. Ben bunu çöpe atıyorum parasını iade istiyorum dedim. Atmayın atarsanız iade etmeyiz dediler. Etmeyin o zaman dedim, kokuşmuş tavuğu dolapta tutup her kapısını açtığımda mide bulantısı yaşamayacağım, bunu hayvanlara bile yedirmem dolabımda da tutmayacağım dedim. Gelip alacaklarmış da öyle hemen gelip almıyorlar. Bir hafta beklettiklerini biliyorum ben, tavuk zaten bozulmuş, bir hafta daha dolapta mı tutacağım gelip alsınlar diye beklerken iyice kokuşacak. Neyse en azından derdimi hem onlara ilettim, hem size anlattım rahatladım :0).

Sonra yine görüşmek üzere…

17 Temmuz 2024

TEMMUZUN ON YEDİSİ - 2024

 Yazdan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Bildiğin dümdüz nefret ediyorum. Yüksek sıcaklıktan ayrı nefret ediyorum yakamızı bir türlü bırakmayan nemden ayrı nefret ediyorum. Gün içinde sürekli yapış yapış terle oturmak rutinimiz haline geldi. Sabah daha yedide başlıyor sıcak, gece de ferahlamıyor hava. Önümüzdeki bir hafta boyunca da böyle devam edecekmiş. Hiçbir şey yapasım gelmiyor. Yaptığımda enerjim tükeniyor. Ev esiyor bu arada ama yine de yetmiyor. Kışı geri istiyorummmmmm.

  Sabah çok sevdiğim seramik takı kutumu kırdım. Çok üzüldüm. İki üç parçaya ayrıldı. Yapıştırabildik. Eskisi gibi olmadı tabi ki onu çok aktif kullanmıyordum zaten. Boş, içinde bir şey yok. Bir süre daha durur bir süre sonra atarım büyük ihtimalle ya da bir daha düşürürsem tamir olmaz artık, kesinlikle vedalaşmam gerekir. Öğleden sonra da çok severek aldığım ve kullandığım kahve fincanının tabağını kırdım. O paramparça oldu. Fincanla tabak yere beraber düştüğünden her yer kahve de oldu. Fincan sağlam kaldı ama tabakla vedalaştık. Neyse, ona da üzüldüm. Günün sonuna kadar daha neleri katledeceğim acaba diye düşündüm ama neyse ki başka kurbanım olmadan günü kapatacağım gibi görünüyor. 

  Yapacak bir sürü şeyim, yapmak istediğim bir sürü şeyim ve yapmak zorunda da olduğum bir sürü şeyim var ama o kadar sıcak ki, gözüm sürekli yatmaya bakıyor :O). Sonra yine görüşmek üzere... 

15 Temmuz 2024

TEMMUZUN ON BEŞİ - 2024

 Hava bu hafta boyunca hep çok sıcak olacakmış. Esiyor evin içi ve ben sokağa hiçbir şekilde çıkmak istemiyorum. Gerekmedikçe çıkmıyorum da. Oturma odasındaki koltuklardan birini hole çıkardım. Evin en serin ve sürekli esen noktasına koydum. Gidip gidip orada oturuyorum. Süper oluyor. O koltuktan hiç kalkasım yok. Her türlü ev işi de tüm enerjimi götürüyor. Hiç yapasım yok:o). Kitap okuyorum bol bol. Bazen amaçsızca yatıyorum sadece, o da iyi geliyor. Yazın rehaveti sardı beni. Bir süre böyle gidecek galiba…

Sonra yine görüşmek üzere. 

13 Temmuz 2024

TEMMUZUN ON ÜÇÜ - 2024

 Bu sabah yine her zaman olduğu gibi 4.50 civarında uyandım. Biraz kitap okudum. Altıya doğru mutfağa gittim. Kocamla oğlum uyuyor olduğu için çok ses yapmamaya çalıştım. Masanın üzerinde bıçak kalmış, onu alayım tezgaha koyayım dedim. Aldığımda elimden kaydı yere düştü. Halıyı da yıkamaya vereceğim için kaldırmıştım, o sessizliğin içinde metal bıçağın taş zemine düşüşü olanca kuvvetiyle yankılandı. Bıçağı yerden aldım. bu arada bulaşık Makinesinin kapağını da açtım biraz içi havalansın diye. Bıçağı da tezgaha koyuyordum ki elim cam tuzluk - biberlik takımına çarptı. Şangur şungur diyerek olanca gürültüyle, her tarafa çarpa çarpa ikisi de önce bulaşık makinesinin kapağına, sonra da makinenin içindeki temiz tabaklara çarpıp yere düştü. Bu kadar ortalığı ayağa kaldırdıktan sonra başka bir şey yapmaya korktum. Hay bin kunduz diyerek mutfaktan kaçtım. Holde Hektor duruyordu. Çömeldim onu biraz seveyim diye. Onun hoşuna gitti sevilmek, benim de sevmek hoşuma gitti. Tüyleri yumuşacıktı, ben kafasını okşadıkça mırlayıp duruyordu. Ayaklarım yorulmasın diye yere Hektor'un yanına oturdum. Oturunca holün o noktasının çok tatlı estiğini keşfettim. Sabahın güzel serinliğinde üşütmüyordu, hafif bir ferahlık veriyordu. Kaç saattir koltukta oturmaktan belim de ağrımıştı. Uzanıverdim yere. Gerindim, ayaklarımı uzattım, kollarımı uzattım, esnettim tüm vücudumu. Geçen gün portmanto da kırılmıştı ya, tüm alan benimdi. Sırt üstü yattım. Serin serin iyi geldi, çok da hoşuma gitti. Hektor da hala yanımdaydı. Yan yattım, kolumu kafama yastık yaptım. Hektor da geldi koluma yattı. Yerde yattık on beş- yirmi dakika kadar. Sonradan fark ettim ki, kocam ya da Atahan uyanıp kapıyı açtıklarında beni yerde öyle boylu boyunca yatarken görselerdi, yüreklerine inecekti :O). Ya düştüm bayıldım ya da öldüm diye düşünmeleri yüksek ihtimaldi. Uyku sersemi de olduklarından - sabahın altı buçuğunda beni holde yatmış halde bulmayı da beklemediklerinden küçük çaplı bir şok geçirmeleri kuvvetle muhtemeldi. Bunu onlara yaşatmak istemediğimden kalktım yerden. Hektor da sıkılıp gitmişti zaten. Ben de çalışma odasına geçtim. 

  Sonra yine görüşmek üzere...

11 Temmuz 2024

TEMMUZUN ON BİRİ - 2024

    Bir söz vardır hani, köpeğin yoksa sahibinin hatırı vardır diye. Hayatımda öyle iki kişi var, sırf sahiplerinin hatırına tahammül ettiğim. İkisinin de benim için hiç önemi yok, buraya da açık açık yazardım ama diyorum ya köpeğin olmasa da sahibinin hatırı var. O yüzden böyle uzaktan kulaklarını çınlatmış olayım sadece :O).

   Dün çalışma masasında oturuyor bir yandan da nescafemi içiyordum, hava çok sıcak ve nemli olduğundan camı açmıştım. Yaz boyunca bu cam bana eziyet oluyor sürekli. Açmasam çok sıcak, açınca tül sürekli uçarak ya yüzüme yapışıyor ya da masanın üzerinde ne varsa deviriyor. Bir küçük masa üzeri vantilatör aldım. Camı üstten açıp vantilatörü çalıştırıyorum o güzel oluyor ama bir yerden sonra vantilatör çarpıyor beni. Burnum tıkanıyor ya da akmaya başlıyor. Neyse dün nem de çok yüksekti dayanamayıp camı açtım. Uçuşan tül, nescafemi devirdi. Masanın üzerinde ne varsa kahve oldu. Böyle bir şey olacağından korktuğumdan telefondan ve bilgisayardan uzağa koymuştum fincanı ama defterlerimi ıslattı. Masanın kenarından yere aktı. Önce defter, sonra masa, sonra da yer temizledim. Hem uğraştım hem nescafemi bitiremedim. Sinir oldum. Bugün yine cam açık, yine sürekli perdeyi çekiyorum kenara. Halbuki rüzgar fazla yok ve az önce yağmur yağdı, gök gürledi, hava sıcak olsa da kapalı. Yazın ortasında böyle bir hava nimet, pencereyi kapayıp taze havadan mahrum kalmak istemiyorum. Sabrımın son sınırına kadar dayanıp sonra yine camı kapatıp vantilatörü açacağım büyük ihtimalle. 

  Girişteki portmanto kırılmıştı ya, yeni bir tane istemediğime karar verdim. Antrenin bu boş hali çok hoşuma gitti. Ama yine de ayakkabılar ve paltolar için bir çözüm bulmam lazım. Sabahtan beri dekorasyon sayfalarına bakıyorum. Girişe altı sandıklı bir bank almaya karar verdim. Hem gerektiğinde oturup ayakkabılarımızı rahatlıkla giyebileceğiz, hem de sandığı sayesinde biraz eşya ortadan kalkacak. Üzerine de duvara bir askılık asarak yazın söz konusu olmasa da kışın ortaya çıkacak paltoya, mantoya yer bulma sorununu çözeceğiz. Çok güzel modeller var. Askılığı da kutulu falan seçersem birkaç ıvır zıvırı da onlar kaldırır ortadan. Gayet de güzel olur. Bu tarz dekorasyon örneklerine rastlarsanız mutfakcami@hotmail.com adresinden bana atabilirsiniz. Değişik fikirlere açığım.

 Sonra yine görüşmek üzere...

9 Temmuz 2024

TEMMUZUN DOKUZU - 2024

      Yarın Atahan'ın doğum günü. 24. yaşından gün almaya başlayacak. Blogu ilk yazmaya başladığımda 4 yaşındaydı sadece. Neredeyse yirmi sene olmuş. Blogun da doğum günü temmuz ayında. Şimdi fark ettim. İlk yazımı 28.7.2005'te yazmışım. On bir gün kadar sonra, 20 Temmuz'da ben de tam tamına, dolu dolu, günü gününe 44 yaşında olacağım. Kırk beşimden gün almaya başlayacağım. Ve bloga yazmaya başladığımda 25 yaşındaymışım. Ne kadar genç ve hatta küçükmüşüm. Bunları hiiiç hesaplamamıştım şuraya yazana kadar. Şimdi yılları fark ettim ve şoka girdim resmen :O). Keşke ablam Asortik'im Krep'im de olsaydı, yazmaya devam etseydi. O da benimle aynı sene, kasım ayında başlamıştı yazmaya. Hatta ben kendime blog açıp çok sevince yazmayı, ona sürpriz bir şekilde açmıştım. Sormadan ya da izin almadan. Blogunun adını da ben koymuştum. O da senelerce, taa vefatına kadar devam etti yazmaya. Böylece onu da anmış olduk💖. Anılara daldım biraz, oradan oraya atlayarak yazdım galiba. Eh bu yazı da böyle olsun.

Sonra yine görüşmek üzere...

7 Temmuz 2024

TEMMUZUN YEDİSİ - 2024

 Geçenlerde kocam rahatsızlanmıştı. Sabaha karşı istifra etmeye başlamış. Bir gün önce sezonun ilk deniz banyosunu yapmıştı ya üşüttü ya mikrop kaptı diye düşündük. Beni de uyandırmamış. Ben yine beş civarı uyandığımda bir tık iyiydi, ama istifra devam ediyordu. Midesine iyi gelir diye nane limon kaynatayım dedim. Çeşmeye elimi atmamla musluğun anahtarının elimde kalması bir oldu. Bir an öylece kalakaldım. Nane limonu ateşe koydum yine de ama su akmaya devam ediyordu. Kapatamazsak ne yaparız diye düşündüm. Kalan parçayı bir deneyim dedim. Çevirince kapandı. Rahatladım. Şimdi kırık kullanıyoruz. Sadece o parça değişir mi diye bir bakacağız. Değişmezse komple batarya yenilenecek. Ucu uzayan, her yere ulaşan, arkadaşımın ev hediyesi aldığı bir bataryaydı, değişirse üzülüceğim ama aynısından alacağım yine büyük ihtimalle çünkü çok severek kullanıyordum.

Annem bir haftalığına memlekete gitti. O yokken Üzüm’e biz bakıyoruz. Öğleden sonra biraz kitap okudum. Sonra Üzüm’e bir uğrayalım gelince de mutfağı toplarım, kafamdaki diğer işleri hallederim diye düşünmüştüm. Atahan’la çıktık, hem anneme gittik, hem çarşı işlerimizi hallettik. Pazar günü olduğundan acayip bir kalabalık vardı, felaket sıcaktı. Eve geldik. Kapıdan girdim. Ayakkabımı ayakkabılığa / portmantoya kaldırayım dedim. Dolabın kapağını açmamla devrilmesi bir oldu. Neredeyse üzerime düşecekti. Ben tam önündeydim o çapraz devrildi. Tam yıkılmadan da tutabildim ama bıraktığım anda yere devrilecekti. Biraz yüksek bir sesle bağırmışım tabi ayakkabılık birden üzerime doğru gelince. Atahan mutfaktan koştu. Kocam salondan geldi. Ben Atahan’a bıraktım, çok ağır olduğu için hareket de ettiremiyoruz. İçi de ağzına kadar dolu tabi ki. Ayağı komple kırılmış, alt kısmını da kırarak yamulmuş.  Hemen boşalttım. Bütün ayakkabılar ortalığa döküldü. Kışlık montlar da asılıydı onları da yatak odasına attım. Boşalınca yere yatırdık. Tamir olacak durumda değildi. Olsa da ben ona güvenemezdim artık.  Çöpe taşıyalım dedik ama yekpara olarak taşıyamayacağımız kadar büyük ve ağırdı hala. Atahan komple söktü. Parçaları tek tek attık. Sonra ben süprüntüleri toplarken Atahan yemek yaptı. Yedik ama pilim bitmişti çoktan. Yorgunluktan ölüyordum. Annemden sonra yaparım dediğim hiçbir şeyi yapamadım. Her şey bittikten sonra ancak oturup dinlenebildim. Ayakkabılıktan da olduk. Yenisi alınacak tabi ki de ama alınana kadar ayakkabılar ortalıkta kalacak. Bugünlerde eşyaları daha mı çürük yapıyorlar diye düşünüyorum. Batarya üç senelik portmanto dört senelikti daha ve ikisini de çok severek kullanıyordum. Kırıldıklarına mı üzüleyim, masrafa mı, çıkardıkları işe mi bilemedim:). Neyse sağlık olsun…

Yine görüşmek üzere…

5 Temmuz 2024

TEMMUZUN BEŞİ - 2024

 Bugün sevdiğim ve bir süredir görüşemediğim bir arkadaşıma kahveye gittim. İyi geldi bir arada olmak. Öğle vakti gittim akşama kadar oturdum. Onun saat beş civarında dışarıda halletmesi gereken bir işi vardı. Bunu bildiğim için erken gitmiştim zaten. Evden çıkması gereken son saate kadar sohbet ettik. İşi olmasaydı daha da çok otururduk büyük ihtimalle. Arkadaş sayım az ama hepsi öz. Gereksiz kalabalık yapan kim varsa çıkardım hayatımdan, yokluklarını da hiç hissetmedim. Bu arkadaşım aynı zamanda Hektor'u (torununu) bana veren kişi. Fotoğraftaki yakışıklı bey de Leo, arkadaşımın oğlu, benim Hektor’umun da öz be öz babası :0).


Sonra yine görüşmek üzere.

3 Temmuz 2024

TEMMUZUN ÜÇÜ - 2024


   Fincanlarım çok güzel, değil mi? Annem geçen hafta o büyük gemilerden biriyle Yunan adaları gezisine gitmişti, oradan almış bana. Çünkü bire bir siparişini vermiştim ya kitap ayracı al ya da Türk kahvesi fincanı boyutlarında fincan, başka bir şey istemiyorum diye :O). Kitap ayracı bulamamış fincan almış. Tam istediğim gibi oldukları için ve çok sevdiğim için ben de sizinle paylaştım. Görmemişin fincanı diyen ya da diyecek olan varsa kabul ediyorum. Dört dolap dolusu boy boy fincanım var çünkü en çok sevdiğim şeydir ama Giritli olanını görmemiştim. Bu kadar :O). Yalnız cidden geçen gün düşündüm, bir tane spor ayakkabım, bir tane kışlık botum, hep sırt çantası arada da postacı çanta kullandığım için iki sırt çantam bir postacı çantam var. Kendime kıyafet en son ne zaman aldım hatırlamıyorum. Beş sene olmuştur. Evdekiler yetiyor bana. Annem doğum günlerimde ya da seveceğim bir şey bulduğunda hediye olarak kıyafet alıyor bana (ve eskiden ablam da alıyordu). Net ve kesin bir parçaya ihtiyacım varsa evdeki o parça işlevini yitirdiyse ve gerçekten onsuz yapamayacağım bir şeyse ben gidip alıyorum. Bu kadar kısıtlı almama rağmen yine de dolap kıyafet dolu bu arada nasıl bu kadar birikiyor bilmiyorum ama sürekli ayırıyorum aslında. Neyse, normalde kadınların en çok ilgisini çeken yüzlerce de olsa yetmeyen şey çanta - ayakkabı - kıyafettir. Bendeyse kitap - defter- kalem - fincan. Kalem almıyorum artık gerçekten kullanamayacağım kadar çok var. Defter alımını da ciddi anlamda kısıtladım. Arada çok çok değişik, güzel, yeni bir şey bulursam alıyorum. Fincan alıyorum - dayanamıyorum ve henüz ona bir kısıtlama getirmedim ama dolabımda yer olmadığından yeni fincan alınca ya eskilerden bir taneyi sarıp sarmalayıp en üst raflara senede bir kullandığım şeyleri koyduğum dolaplara koyuyorum ya da artık sıkıldığım - istemediğim bir kupaysa veriyorum. Bir de kupa/fincan kırma oranım da yüksek. O yüzden kupa almaya çok kısıtlama getirmedim. Bir de kitap kısıtlamam yok :O). Aldıkça alıyorum. Evdeki kitaplık sayısını arttıracağım, kütüphaneme dahil olmasa da olur dediklerimi de veriyorum. Yine de yer sıkıntım var ama olsun almaya devam edeceğim :0).

   Hayatta en nefret ettiğim gün aldığımız eliptikle evde ilk spor yaptığım gündü. Tam 3.5 dakika sürmüştü ama bana yıllarca sürmüş gibi gelmişti. Hayatta ikinci sevmediğim gün de bugün oldu, salon camını sildim ve perdesini yıkadım. Eminim ki aramızda cam silmeyi sevenler vardır. Oh mis gibi temiz camlardan dışarıyı izlemek gibisi var mı diyenler de vardır. Ben de tertemiz camdan dışarıyı izlemeyi seviyorum, kirli olduklarında silmem gerektiği hep aklıma geliyor, kirli camı sevmiyorum o yüzden. Cam silmekten de nefret ediyorum. Çok gözümde büyüyor, öncesinde günlerce - haftalarca - aylarca kendimi silmek için motive etmem gerekiyor. Sildikten sonra da yaşadığım cam silmiş olma travmasını atlatmam için günlerce - haftalarca - aylarca o camdan dışarı bakmamam gerekiyor. Benim için hiç kolay şeyler değil bunlar :O).

   Bir üst paragrafın girişinde bahsettiğim sporu 7 dakikaya çıkardım. İstesem on dakika da yaparım ama istemiyorum. Şu an için yedi dakika yetiyor fazlasıyla. Bir yandan sağlıklı beslenmeye de devam ediyoruz. Atahan 5 kg verdi. Ben bir kilo verdim sadece ama kendimi çok daha sağlıklı, hareketli ve enerjik hissediyorum. Çok sıkı bir diyet uygulamıyoruz. Şekeri mümkün olduğunca azalttım, abur cubur neredeyse çıktı hayatımdan ama arada kaçamaklar yapıyorum. Geçen gün zor bir işi başardım ve kendime ödül olarak çikolata almaya karar verdim. Uzun zamandır yemiyordum. Genelde eve sipariş vererek yapıyorum market alışverişini. Evin başka eksikleri de vardı. O yüzden sepete çikolatayla beraber onları da ekledim. Siparişi gönderdim. Geldiğinde bir de baktım ki çikolata stokta kalmadığı için göndermemişler! Nasıl olabilir yani, bir markette çikolata stoğu nasıl biter, üstelik tam da benim kendime ödül vereceğim günde! Stok tavukta - peynirde falan biter. Son kullanım tarihi olan ürünler, çok alamıyorsundur, günü geçince imha ediyorsundur anlarım bunları da, çikolata ya, çikolatasız market mi olur!!! Aklım almıyor böyle bir şeyi. 

  Yine görüşmek üzere...

1 Temmuz 2024

TEMMUZUN BİRİ - 2024

 Yeni bir ayın ilk gününü evde geçirdim. Hava çok sıcaktı, dışarıda da işim yoktu çıkmak aklımdan bile geçmedi. Evin içi de güzel esiyor. Bir ara esinti durunca çok sıcak oldu, küçük bir masaüstü vantilatörüm var onu açtım o da çarptı. Vantilatörü kapattım, camı komple açtım, camın tam önünde masam var, sürekli uçuşan perde yüzünden masa başında bir şey yapmam mümkün olmadı. Oda kapısını kapattım esinti durdu. En sonunda camı üstten açtım, vantilatörü biraz uzağa koydum o şekilde idare ettim. Kitap az okuyabildim bugün. Ara ara dişim ağrıyor o yüzden çok keyfim de yoktu aslında. Ağrı kesici içince mutlu oluyorum. Bazen hiç ağrısı olmuyor saatlerce, günlerce geçti diye düşünüp seviniyorum. Bazen hassaslaşıyor, o zaman yemek yemek eziyet haline geliyor ve genel olarak da canım bir şey yapmak istemiyor. En yakın zamanda bir dişçiye gitmem lazım da ilk adımı atamıyorum bir türlü.

 Sonra yine görüşmek üzere.