28 Şubat 2025

ŞUBATIN YİRMİ SEKİZİ - 2025

   Dün en sonunda gidebildim dişçiye ve çenemin sağ ve sol üst kısmına implantların kökleri takıldı. "Sen zor kısmı ameliyatlarda atlattın, bu hiçbir şey, hiçbir sıkıntısı yok." diyordu dişçim hep, doğru diyormuş. Yapılan işlem kısa sürdü ve zorlamadı bu yüzden hem sağ hem solu yaptı. Acı zaten olmadı, ağrı da olmadı. Yine de tabi ki yordu. Eve geldiğimde turşu gibiydim. Bütün gece yattım. Hassasiyet var, dikkatli yiyip içiyorum. Dikişler var, on gün sonra hem onları alacak hem altları yapacak. Bugün de biraz daha yatarım büyük ihtimalle, hemen her işe saldırmak da istemiyorum ama yarından itibaren rahatlıkla gündelik hayatıma devam ederim gibi geliyor. 

 Görüşmek üzere.

24 Şubat 2025

ŞUBATIN YİRMİ DÖRDÜ - 2025


   Günlerce gözüm camda beklediğim kar cumartesi yağdı nihayet. Yani, önceki günlerde de yağıyordu ama yarım saat attırıp duruyordu ve biriken tüm kar da bir - iki saat içinde eriyordu. Cumartesi yağan kar erimedi. Gün içinde sık sık yağdı. Beyaz bir sabaha uyandık o gün. Sık sık da yağdı. O günü sabahtan gece yarısına pencere başında geçirdim. Çocuklar da sabahtan gece yarısına sokaktaydı. Anne babaları da. Bizim sokakta tüm mahallelinin toplandığı ve tüm gün süren bir kar partisi yapıldı desem yeridir. Bir yerden sonra ben yoruldum onların sesinden ve kalabalığından ama onlar yorulmadılar :O). Biz de Atahan'la biraz çıktık yürüdük Kar havası aldık ve eve döndük. Pazar sabahtan öğlene kadar yağdı. Sonra tamamen durdu ve erimeye başladı zaten. Bugün kargoya gitmem gerekiyordu, yürüyerek de gidebileceğim bir mesafe arabayla da.  Bizim kapının önü ve sokak hala buzlu olduğundan arabayı çıkaramıyoruz. Ayağım kayar da düşersem diye tek başıma çıkmaya da çekindim, Atahan'la gittik. Meğerse her yerde tüm karlar erimiş sadece bizim kapının önü buzluymuş. Yanımızdaki apartman sokağın girişini örtüyor diye görememişiz ama bizimkiyle kesişen sokakta kar tanesi bile kalmamış. Yani buzlu olan yer en fazla 20 - 30 metreymiş. Bizim sokağa giren arabaların yüzde yetmişi çıkamayıp geri dönünce, çıkabilenler de ancak yalpalayıp zorlanarak çıkınca ben her yeri böyle sanmıştım. Hala karlı günleri yaşayan bir biz kalmışız. Dişçiyi de yine arayıp birkaç gün erteleyeceğim randevuyu. Tek sokak mek sokak, 15 metre yüz metre fark etmiyor sonuçta biz hala arabayı çıkaramıyoruz. Kargo, çarşı marşı işleri yürüyerek, minibüsle falan hallolur da, dişçi yürüyemeyeceğim kadar uzak ve minibüsle - otobüsle gidemeyeceğim kadar ters. Geçen haftalarda randevum hep ertelensin istiyordum ama şimdi bir an önce yapılsın bitsin, artık şu "dişçiye gideceğim, implant yapılacak" psikolojisinden kurtulayım diyorum ama bir türlü gidemiyorum! 

Yine görüşmek üzere... 

20 Şubat 2025

ŞUBATIN YİRMİSİ - 2025

 Dün burada neredeyse hiç kar yağmadı ama dişçinin civarında yoğun yağış olduğunu öğrenince iptal ettim randevumu. Günlük güneşlikti hava deniz kenarına gittik. Hava alıp birer sigara tellendirdik. Okuldan kaçmış çocuklar gibi hissettim kendimi. Dişçiye gitmedim ya sanki deniz kenarında da olmamam gerekiyormuş gibi. Ama biraz mavilik görmek iyi de geldi, iyi ki gitmişiz :O).

 Gözüm sürekli camda, kar bekliyorum. Çok az yağıp az biraz etrafı beyazlatıp kesildi. Şu anda da yine dünkü gibi güneş parlıyor ama hava soğuk. İstanbul'un başka yerlerinde durum nasıl bilmiyorum ama asıl kar yarın gelecek diyorlar. Yağmazsa çok üzülürüm. Hasretle bekliyorum. 

 Yine görüşmek üzere...

19 Şubat 2025

ŞUBATIN ON DOKUZU - 2025

 Bugün dişçi randevum var. İmplantlara başlanacak. Biraz gerginim açıkçası. Ayaklarım geri geri gidecek ama bir yandan da başlasın ki bitsin diye düşünüyorum. Ameliyatlar da sıkıntılı dönemlerdi ama oldu, bitti, iyileştim, tüm zorlukları geçti gitti. İmplantların da böyle olmasını diliyorum. Erteleyebildiğim kadar erteledim zaten, en son grip olunca biraz daha beklemek zorunda kaldık ama bahanelerim de tükendi :O). Bugün için kar dediler İstanbul'a, afet olacak dediler, son umudum "Çok kar var, gelemiyorum." demekti ama şu an yağmur bile yağmıyor. Hava soğuk olsa da gayet açık o yüzden kaçış yok. Başlayacağız...

 Dişçi konusuna çok odaklandığım için daha fazla yazamıyorum. Sonra yine görüşmek üzere...

15 Şubat 2025

ŞUBATIN ON BEŞİ - 2025

  Gribi tam atlamasam da çok daha iyiyim :O). Burun akıntısı kaldı biraz, bol bol da öksürük. Öksürdükçe gıcık yapıyor, daha çok öksürüyorum. Bol bol su içip bal yiyorum. Bal boğaza çok iyi geliyor bu arada. Gıcığı almada bire bir. Enerjimin çoğunu geri kazandığımdan biraz evle ilgileniyorum. Hastayken ev almış başını gitmişti, şimdi yakalamak zor oluyor :O). Bir de okuduğum polisiye seri var. 12 kitabın sekizincisini okuyorum. Artık bitirmek istiyorum seriyi. Okuduğum kitapların ya da serilerin sonlarına yaklaştığımda hep böyle oluyor. Hem hiç bitmesin istiyorum hem de bir an önce bitsin :O). Dışarı pek çıkmıyorum, hatta hiç çıkmıyorum. Grip mikrobu bulaştırma evresini bence geçmiş olsam da her öksürdüğümde - ki bu çok sık oluyor - insanların huzursuz olmasını istemiyorum. Bir de sokaklarda burnumu sile sile gezmek istemiyorum :O). Yarı zorunlu yarı gönüllü ev hapsi uyguluyorum kendime. Evde olmayı seviyorum zaten, biliyorsunuz, o yüzden bu durum hoşuma gitti. Çıkmamak için (bir süreliğine) geçerli bir bahanem var: Hastayım :O). 

  Yine görüşmek üzere...


11 Şubat 2025

ŞUBATIN ON BİRİ - 2025


  Sabah çok erken kalktığım için karanlık oluyor ben kalktığımda. O yüzden perdeleri açmayı ve pencereyi açıp evi havalandırmayı sonraya bıraksam da normalde her sabah kalktığımda dışarısı ne durumda diye bir camdan bakarım mutlaka. İlk defa bugün bunu erteledim çünkü sabah beşte - altıda değil garip bir şekilde uykum bölününce dörtte uyandım. Neyse, perdeyi açmam dokuzu buldu ve açtığım anda bu manzarayla karşılaştım. Hiç beklemiyordum sabah şoku yaşadım resmen. Bir yandan da çooook mutlu oldum. Perde, tül ne varsa açtım. Bu manzaraya eklenmiş bir de sakin ama iri iri yağan karı düşünün. İşte şu an size öyle bir pencere karşısından kafamı her kelimede mutlaka kaldırıp yağan kara bir göz atarak yazıyorum. Çok keyifli. Az önceye kadar kimse de yoktu sokakta. Şimdi çocuklar dayanamadı kar topu oynamaya çıktı tam karşımdaki parka. Kar montunu giymiş bir köpek hoplaya zıplaya geçti camın önünden. Normalde eskiden her kar yağdığında işe nasıl gideceğim, işten nasıl döneceğim endişem oluyordu. Seneler sonra ilk defa kar yağarken evdeyim ve tek derdim kahve mi içeyim sıcak çikolata mı diye karar vermek. Bu mutluluğu ve keyfi sizlerle de paylaşmak istedim hemen :O).

  Görüşmek üzere...

10 Şubat 2025

ŞUBATIN ONU - 2025

  Son yazımda Atahan grip, bana bulaşmadı neyse ki demiştim ya, işte o geçerli değil artık: Ben de nezle ile grip arası bir şey oldum. Hastalık çok yerleşmeden iyileşmeye de başladım. Sadece enerjim hiç yok. Halsizlik gibi de değil tam olarak. Vücut tam toparlamadığından herhalde, çabuk yoruluyorum. Ev aldı başını gitti. Hem pis hem dağınık ama dün yemeği Atahan yaptı, bulaşıkları da o toparladı. Bütün gün yattım. Kalktım yemek yedim tekrar yattım. Bugün çarşıda mutlaka halletmem gereken, zamanlı bir işim vardı. Ancak onu halletmeye yetti enerjim, eve döndüm yine yattım. Yine de düne göre daha iyiyim. Burnumun akması kesildi en azından. Bir de şurup içtim öksürüğü kesti, iyi oldu. İlaç içtim ve yattım. Yattıkça uyudum, uyandım, kitap okudum, yine uyudum. Son 48 saatim böyle geçti. İkinci kitabı da bitirdim. Neyse, sonuçta, ilaç ya da dinlenme artık hangisiyse, iyi geldi. Hazır biraz oturabiliyorken buraya da bir iki cümle yazmak istedim. 

 Yine görüşmek üzere...

6 Şubat 2025

ŞUBATIN ALTISI - 2025

   Su tesisatında arıza var. İp gibi akıyor suyumuz. Bugün usta gelecek zaten de ne zaman böyle sular kesilse ya da az aksa içimden her yeri foşur foşur yıkamak geliyor. Normalde hiç gözüme görünmeyen kirli noktaların hepsi gözüme batıyor. Sular geldiği anda da o noktalar yine görünmez oluyorlar. Bu bir cadının laneti bence :O). Evim hep kirli kalsın, kimse de beni beğenmesin diye lanetlemiş beni kıskanan biri :O). Yoksa normal zamanda da o temizleme isteğinin olması lazım içimde, değil mi? Suçlu ben değilim, cadı :O). 

  Klasik bir, her yeri toplayacağım diyerek dağıt, sonra işin yarısında yarım bırak, bir daha da elin değmesin durumu yaşıyorum. Çalışma odasında ve yatak odasında bir patika gibi alan bıraktım, odaya oradan girip çıkıyorum. Gerisi yığın halinde yerleştirilmeyi bekleyen eşya dolu. Her sabah bugün burayı bitireceğim diye karar veriyorum ama araya hep daha acil işler giriyor. Bu arada her gün de biraz topluyorum ama aslında girip komple bitirip çıkmam lazım, biraz toplamayla bitmeyecek. Bitince de çok güzel olacak, tek motivasyonum bu.

 Atahan biraz daha iyi. Henüz tam olarak iyileşmese de günden güne hafifliyor gribi. Bana da bulaşmadı neyse ki. Biraz boğazım kırçıllandığı anda ilaç içtim ama hasta olma aşamasına geçmeyi beklemedim. Ne kadar korursam koruyayım kendimi aynı evin içinde olup da bu kadarla kurtulmak da çok iyi bence. 

 Görüşmek üzere...

3 Şubat 2025

ŞUBATIN ÜÇÜ - 2025

 Burada yazmış mıydım hatırlamıyorum ama Atahan geçen hafta şehir dışında , fuardaydı. Cumartesi hasta bir şekilde döndü. Ihlamurlar, tavuk suyuna çorbalar, ilaçlar elimizin altında sürekli. Ben de grip olmayım diye sürekli pencere açıyorum, ellerimi yıkıyorum, Atahan her hapşırdığında ellerini yıkamasını hatırlatıyor ya da kolonya veriyorum. Sonuçta şimdilik bende grip yok gibi ama galiba kocam çoktan kaptı şifayı. Evde iki hasta erkekle halimi düşünemiyorum :O). 

 Kitap okuma performansım çok düştü son günlerde. Geçenlerde kafam dağılsın diye seneler sonra telefonuma yüklediğim eski oyunuma çok kaptırdım kendimi. O zaman da çok oynuyorum diye silmiştim zaten :O). O dönem kendime yüzüncü seviyeye gelince sileceğim sözü verip yüz dörtte silebilmiştim ancak. Şimdi de iki yüz sözü verdim. İki yüzüncü seviyede sileceğim, kesin kararlıyım! 

  Çok buralarda olamayabilirim birkaç gün ama fırsat buldukça bir uğrayacağım. 

  Görüşmek üzere.

1 Şubat 2025

ŞUBATIN BİRİ - 2025

   Üzerinize afiyet benim biraz böcek sorunum - bir nevi fobim var. Özellikle siyah, kocaman olanlar çok iğrendiriyor. Öldüremiyorum, ölüyse bile atamıyorum, görünce huylanıyorum. Günlerce o çıkıp bana - evet, özellikle bana - gelecekmiş gibi hissediyorum. Nerede gördüysem travmamı atlatana kadar oralarda temkinli dolaşıyorum, her an tetikte oluyorum. Dolaştığı yerlerden ve şeylerden nefret ediyorum. Gördüğüm anda da, özellikle beklemediğim bir ansa, çığlığı basıyorum. Çok çok şanslıyım ki, bu evde senede bir ya da iki defa çıkıyor sadece. O da bana yetiyor ayrı konu ama yine de az olduğunu düşünüyorum. Neyse, küçük hasır sepetlerim vardı çalışma odasında boş duran. Mutfağa alayım da içine bir şeyler koyayım dedim. Aldım, iç içe geçirmiştim onları, üsttekini alınca alttaki sepetin içinde gördüm ve çığlığı bastım. Bir süre üst komşum çığlığıma gelecek diye beklemedim değil açıkçası. Sonra dondum kaldım. Mutfaktan da çıkamadım. Öldüremedim de, masanın üzerinde sigaram, kitaplarım, telefonum vardı. Sepetten çıkıp o tarafa giderse bir daha elleyemem diye hemen onları aldım. Evde kocam ya da oğlum olsa kurtarma timi olarak ikisinden birini çağırırdım ama onlar da yoktu. Sigaramı, kitabımı, telefonumu aldım, kapıyı çektim çıktım. Yemek yapacaktım ama onunla aynı yerde, hele ki ona sırtımı dönüp yemek yapabilmem mümkün değildi. Zaten biri gelip etrafı bir kolaçan etmeden şu an mutfağa girebilmem de mümkün değil. İşin kötüsü sepetleri çalışma odasından aldığım için orada da huzurlu değilim ya arkadaşı varsa onu aramaya çıkarlarsa diye gözüm sürekli yerde. Her zaman bu kadar tepkili olmuyorum ama belki bu sefer yalnızdım da diye biraz daha pik yaptı, bilmiyorum. Kocamı aradım dert yandım, yoldaydı, empati yapamadı daha çok kızdırdı beni. Annemi aradım gel bul dedim, uzaktayım müsait değilim dedi. E ben de ne yapayım oturdum size anlattım - her zamanki gibi - derdimi :O). 

 Uzun zamandır aklımda olan, yapılması gereken ama gözümde de çok büyüyen bir eşya düzenleme işi vardı. Dün ona giriştim. Bugün kolayladım ama hala daha bitmedi. Şöyle ki şu evde ben hala düzenimi tam oturtamadım. Eski evde evlenirken aldığım mobilyaları kullanıyordum. Yirmi senedir bizimle olduklarından artık her şeyin yeri oturmuştu. Taşınmış da olsam eşyaları çıkarıp yine yerine koyunca yerleşmiş oluyordum ve işim bitiyordu. Onlar artık harap hale geldiğinden buraya taşınırken yeni mobilya aldık. Çok da seviyorum hepsini ama hala daha bu mobilyaların dolap içi düzenini oturtamadım. Sürekli eşya yerleştiriyorum, sonra fark ediyorum ki pratik olmuyor ya da az kullandığımı el altına çok kullandığımı derinlere almışım, tekrar değiştiriyorum. Kafamda sürekli onu oraya bunu buraya koyduğumdan aradığım şeyleri de bulamıyorum. Bir de sürekli bir ayıklama yaptığımdan verdim mi, evde mi, emin olamıyorum. Bazen belirlediğim yerlere koymak zor geliyor ıvır zıvır şeyleri sağa sola tıkıyorum. Sonra her yerden bir şeyler çıkıyor. Buna son vermek uzun zamandır aklımdaydı. Her şey bir araya gelsin, yeri belli olsun, ben de bileyim, aradığımı bulayım, işim kolaylaşsın diye kendimi motive ederek olaya giriştim. Gözümde büyüttüğüm kadar varmış. Bitince güzel olacak ve kafam rahatlayacak ama geç bitecek ve biraz yoracak :O). Bu arada bir de uzun zamandır elimde olan artık sonlara yaklaştığım bir kitabımı da bitirmeye çalışıyorum. Pek bilgisayar başına geçip yazamıyordum, kara büyük şey vesile oldu, iyi de oldu.

  Yine görüşmek üzere...