Sepet takıntım ve sevdam ailem tarafından çok iyi biliniyor. Hasır sepetlere karşı bitmeyen bir aşkım var. Kasım indirimlerinde yarı fiyatına bulunca birkaç tane aldım. O gün de teslim edileceğine dair mesaj gelince şöyle sessiz sedasız bir teslimatla, çok dikkat çekmeden sepetlerimi alıp bir kenarda kendi kendime açmayı hayal ettim. Akşamın altısında geldi sepetler. Satıcı ezilmesinler, kırılmasınlar diye üç kutuya bölmüş ve hepsine aynı teslimat numarasını vermiş. Kargocu da bir yanlışlık olduğunu düşünmüş. Ben kendi kendime gizlice açıp mutlu olmayı hayal ederken kargocu kapıda teslim ederken açıp bir kontrol etmemi rica etti. Kapının önünde üç ayrı kutuyu açıp tek tek sepetleri çıkardım. Bunu yapabilmek için yere çömeldim ve bütün girişe sepetlerle - kutularla yayılmış oldum. O arada kocam geldi kapıya. Kargocu arkadaşı daha önceden tanıyormuş meğerse. Sohbete başladılar. Kocam, ee işler nasıl gidiyor, deyince kargocu da, ne olsun Burcu Abla'ya çalışıyoruz işte, dedi. O arada komşular girdi çıktı. Sanki üç değil on üç kutu açmışım gibi her yer sepet, kutu doluydu. Kapının önü çarşı - pazar gibiydi. Hepsini nasıl topladım, içeri girdim bilmiyorum ama o romantik "sepetlerime sessiz sedasız kavuşma" hayalim tam aksine toplu sepet kutusu açma törenine dönüştü. Aynı tablo tekrar yaşanmasın diye camın önünde erketeye yatıyorum, kargocu daha zile basmadan kapıyı açıp sessiz sedasız içeri alıyorum paketlerimi :O).
Ben size masa başında yazarken Hektor da hemen yanımdaki koltukta bu şekilde uyuyor. Yazıyı göndermeden bu fotoğrafı da eklemek istedim. Kaloriferin sıcağı ayaklarıma vuruyor masa altından. Sevdiğim eski şarkılar çalıyor çok kısık, ancak duyulabilecek bir sesle. Evin bütününe sessizlik ve huzur hakim. Yağmurlu bir Büyükçekmece günü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder