16 Mayıs 2025

MAYISIN ON ALTISI - 2025

 


   Çanakkale'ye gittik, bir hafta kaldık, döndük, neredeyse döneli bir hafta oldu ama ben ancak yazabiliyorum. Evde ve etrafta çok iş birikmişti birkaç günde toparlayabildim. 
  Nikah ve düğün çok güzel oldu. Yeğeni de evlendirdik. Birbirini seven genç bir çiftin mutluluğunun tamamlanması bizi de sevindirdi. Bir yastıkta kocasınlar. 
  Evlenmek tam bir kaosmuş, bunu gördüm :O). Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes farklı bir şey istiyor ya da öneriyor. Bir koşuşturma. Ertesi gün şunu şunu yapacağız diyorlar hop alakasız bir şekilde kendimizi onu bunu yaparken buluyoruz. Sabahtan akşama bir kalabalık içindeyiz. Herkes birbirini çok seviyor olsa da bir noktadan sonra nefes alması bile batar hale geliyor. Nikah pazartesi, düğün cumaydı. Bütün bu telaş bir arada yaşandı. Yakında evlenecek olanlar varsa tavsiyemdir, arayı fazla uzatmayın: Mümkünse söz, nişan, kına, nikah, düğün hepsini bir gecede yapın bitirin. Öbür türlüsü her türlü cinayet ve cinnet ortamına zemin hazırlamak oluyor :O). Biz kazasız belasız atlattık neyse ki ama süreç biraz daha devam etseydi bunu diyerek dönebilir miydik, bilmiyorum :O).
  Kayınvalidem seksen iki yaşında, ben kırk beş yaşındayım. Bugün ikimiz de hayatımızda ilk defa adliyeye gittik. Mahkeme ortamı görmüş olduk :O). Bir miras davası ile ilgili şahitlik yapacaktı. Aslında şahitlik de denmez bence, konuyla ilgili bildiklerini aktaracaktı. Ben de ona eşlik edip yardımcı oldum. Bugün 15.35'te mahkemede olmamız gerekiyordu. Benim de kargoda işim vardı. Kargo bize 3 dakika mesafede ve normalde öğleden sonra da boş oluyor. Önce kargoya uğrayalım, sonra kayınvalidemi alalım ve mahkemeye gidelim diye düşündük. Kargo biraz merkeze uzak, o yüzden genelde boş oluyor, yol da 15 dakika sürüyor ama biz yine de sıkışmayalım diye 1.5 saat önceden evden çıktık. O her zaman bomboş olan kargo ağzına kadar doluydu. Petete kargodaydı işim. Dolayısıyla para yatıranlar, çekenler, fatura, borç vb. ödeyenler de vardı. Girdim sıraya beklemeye başladım. Önlerde bekleyen bir yaşlı teyzemize sıra geldi. Telefonuna gelen bir mesajı gösterdi görevliye. Görevli o mesajın dolandırıcılardan geldiğini, asla bağlantıya basmaması gerektiğini ve mesajı silmesinin en iyisini olacağını söyleyerek uğurladı teyzeyi. Sonra beş dakikadır gayet rahat, her şeyini ayrıntılarıyla anlatarak telefonda konuşan ablamızın telefon görüşmesi bitince görevliye bir şeyler soracağı tuttu, sordukça sorası geldi. Sonlara doğru zarfa koyması gereken gönderi için zarf olup olmadığını, zarf yok cevabını alınca, zarfı nereden alabileceğini, bu yakınlarda kırtasiye olup olmadığını, vardıysa nerede olduğunu soruyordu. Tüm bu ayrıntılı soru cevaplar boyunca görevli işlem yapamadı, konu uzadıkça uzadı. En sonunda sırada bekleyen vatandaşlar kırtasiye yeri falan tarif etti de ablamız gidebildi. Ondan sonra sıra bir iki kişi boyunca çabuk ilerledi. Ben yakında işlemimi yaparım derken arkadan bir dayı geldi. Oturup bekleyen yaşlı bir çiftin benden önce geldiğini, sıralarını oturarak beklediğini söyledi. Ben normalde önümde yüz kişi de olsa paşa paşa sıramı beklerim ama bu sefer mahkemeye de yetişmek zorunda olduğumuz ve göndereceğim paketin sadece üç saniyelik işi olduğu için teyzeyle amcadan izin istedim işlemimi yapabilmek için. Daha yerlerinden bile kalkmamışlardı zaten, ayakta beni de beklemeyeceklerdi. Teyze bakışlarıyla beni öldürebilseydi o an, şimdi helvam karılıyor olurdu. Nefret etti benden, hiç de gönlü yoktu ama yanındaki amca (eşi) içinden gelmeyerek de olsa, iyi hadi hallet işini, deyince teyzeye söylenmekten başka yapacak bir şey kalmadı. Teşekkür ettim. Sıra bana geldi. Paketimi verdim ki, elinde bir deste para ve makbuz tutarak sürekli içeri girip çıkan, kenarda bekleyen, işlemi bitti de herhalde sıradaki arkadaşını bekliyor diye düşündüğüm asabi bir abi dönüp bana çemkirdi: Önüme geçmeden izin isteseydiniz önce, diye. Ben de, sizin sırada olduğunuzu fark etmedim, bilseydim kesinlikle isterdim dedim. E elimde para tutuyorum ya dedi bana. Üzerine biraz daha söylendi. E asabi abi, elinde para tutuyorsun ama kenarda duruyorsun, girip çıkıyorsun her elinde para tutan sıraya mı girmiş oluyor demedim. Kenarda duruyordunuz siz dedim. Sıra dümdüz mü uzanıp gidecekti dedi bana. E yani benim bildiğim sıralar dümdüz uzanır. Daha doğrusu gerekirse sağa sola sapabilir ama önlü - arkalı sıraya girilir. Kenarda durup, girip çıkıp ondan sonra da ben sıradaydım, e ne yapacaktım dümdüz önünde mi bekleyecektim diye iddia etmek de olayı zorlamak ama o arada görevli zaten onun işlemini yapmıştı. Asabi abi de çıktı gitti. Bu arada, biraz önce, öldüren bakışlı yaşlı teyze ile içinden gelmeyerek de olsa sırasını veren yaşlı amcanın sırada önümde olduğunu bana ileten dayı o asabi abi gerçekten de sizden önce gelmişti dedi. Ben sıra beklediğini anlamadım, fark etsem ya izin isterdim ya da sıramı beklerdim dedim. Dayı ama asabi abi güzel güzel söyledi sıranın onda olduğunu dedi. Ben de, bence çok güzel güzel değildi, bir tık asabiydi dedim. Arkamda sıra bekleyen gençten bir çocuk da üslup çok önemli, üslubu benim hiç hoşuma gitmedi, diyerek bana destek oldu. Bunun üzerine dayı da bana hak verdi derken zaten işim bitmişti, herkese tekrar teşekkür ederek çıktım. Yıllardır binlerce defa kargoya, resmi kurumlara, peteteye gittim ama ilk defa böyle ortak fikir, karşıt görüşler ve destek çıkanlar şeklinde bir sıra bekleyen halk oturumuna rastladım :O). 
  Neyse, kargodan çıktım arabada bekliyordu zaten kocam, kargoda yarım saate yakın beklemiştim. Hemen kayınvalidemi almaya gittik. Normalde 15 dakika süren yol, trafik tıkanıklığı yüzünden yarım saate çıktı. Biraz da kayınvalidemi bekledik. Derken bizim 40 dakikamız kalmıştı ve yine tıkanık trafikte yol almaya çalışıyorduk. Adliyenin adresine baktım Büyükçekmece merkezi gösteriyordu. 15 dakika kala vardık, indik arabadan, girdik içeri, girerken çanta - kimlik kontrolü yapan polise bizim gitmemiz gereken yeri sordum ki, polis ek binada dedi. Ek bina başka bir mahallede ve 10 - 15 dakikalık yol orası da. Apar topar geri çıktık, tam yerini de bilmiyordum, yol üzerinde olduğunu biliyordum sadece. Atladık yine arabaya ek binaya gittik. Bunların hepsi kocaman, 6-7 katlı binalar. Bizim 3. kata çıkmamız gerekiyormuş. Asansörü bulduk, bindik, indik saat 15.33 olmuştu. Randevu 15.35'teydi Elimde belgenin aslı yok fotoğrafı var. Küçücük küçücük yazılar. E miyop astigmat var bende zaten. II. (2.) salonu aradık meğer o 2. değil 11. (on birinci) salonmuş. Asansörden indik sola giden upuzun bir koridor, sağda daracık kapı gibi bir geçiş. Sordum birine kaleme yönlendirdi bizi. Kaleme sordum tam çaprazdaki kapı dedi. Kapıda biri ama mübaşir mi, hakim mi, sekreter mi, ne yapmamız gerekiyor, direkt biz geldik diye dalacak mıyız, bir imza atılacak mı, kayıt mı olunacak - hani mesela hastanedeki gibi vb. derken, ben öndeyim soruyorum kayınvalidem arkamda, orası burası bakınıyoruz, tam kapıda kayınvalidem geri adım atınca ayağı eşiğe takıldı ve sırt üstü boylu boyunca yere düştü. Yumuşak bir düşüş oldu neyse ki, bir yerine de bir şey olmadı ama açıkçası aklım gitti. Onun önündeydim, o arkamda olunca tutamadım, kafasını da vurdu yere, elimde onun çantası falan var, bir şey yapamıyorum. Kaldırmaya yardım ettiler neyse ki, mübaşirle sekreter çocuk koştu. Oturttuk kenara. İyi olduğunu gördüm. İçim rahatladı. Sakinleştik. Bu arada düştüğü kapı bizim mahkemenin kapısıymış, doğru yeri de bulmuşuz :O). Geçtik içeri, ben arkada oturup bekledim. İkimizin de canı burnundaydı. Kayınvalidem bir de düşünce iyice sinirlendi. Konuyla ilgili bildiklerini iletti ama aslında bildikleri çok da olayla bağlantılı değildi. Hakim Bey'e biraz atarlandı. Çıktık, sinirlerimiz bozuldu. Gülmeye başladık. Birbirimize bakıp bakıp gülerek asansöre bindik, arabaya kocamın yanına döndük. Kayınvalidemi eve bıraktık. Biz de eve döndük ama benim tansiyonum çıkmıştı. Başımın ağrımaya ve zonklamaya başlamasından anladım. Öncelikle kayınvalidem düşünce, kafasını da vurunca bir şey oldu diye çok korktum. Sonra bilmediğimiz yerler, işler, labirent gibi salonlar, yetişmeye çalışıyoruz, oradan giriyoruz buradan çıkıyoruz, zaman kısıtlı, geç kalırsak da işi halledemezsek kadını oradan oraya sürüklediğimizle kalacağız, halbuki olayın bizimle de alakası yok... Neyse ki zor ve düşe kalka da olsa günü sağ salim tamamladık.  Kargo ve adliye derken hayatımın en ilginç günlerinden birini üç saat içinde yaşamış oldum. 
 Yine görüşmek üzere.

2 Mayıs 2025

MAYISIN İKİSİ - 2025

 Düğünde giymelik alçak topuklu ayakkabı alacaktım ya, canım hiç ayakkabı denemek istemedi. Ben de gittim kot pantolon aldım kendime. Siyah bir tane pantolon ihtiyacım bulunuyordu. Uyuz müşteri oldum bugün biraz, girdiğim iki dükkanda da benden nefret etmişlerdir. Ekstra bir şey yapmadım aslında, sadece hizmet bekledim ki kimsenin hizmet edesi yoktu bugün galiba. 

  Şöyle ki, ilk girdiğim mağaza E5 üzerinde, yaya olarak geçerken gireceğim bir yer değil. Özel arabayla gitmek gerekiyor. Bakınmaya da gitmedim. Kocam arabada beklerken pantolon varsa deneyip alıp çıkacaktım. Dükkana girdiğimde de raflara bakınmadım, etrafta gezinmedim, direkt çalışanların üçünün de önünde durduğu kasa bölümüne gittim. Benden başka da müşteri yoktu zaten. Neyse, üçü de şöyle bir yüzüme baktı. Buyurun diyen yok, ne aradınız diyen yok, yardımcı olalım diyen yok. Suratları düşmüştü zaten. Onlardan ses çıkmayınca ben kendim dedim pantolon arıyorum diye. Neyse baktılar direkt hedefine güdülenmiş bir müşteri olarak bekliyorum bir tanesi geldi yanıma. İstediğim modeli ve rengi söyledim. Çıkardı telefonunu standın üzerindeki bir pantolondan barkod okuttu. Yok elimizde dedi. O an çıkıp gitmeye hazırdım aslında. Ben herhangi bir siyah pantolon istemiyordum, özellikle o modelin siyah pantolonunu istiyordum. Yoksa da yoktu yani, başka mağazaya bakardım. Olmadı internetten alırdım. Genç çocuğumuz ilk saniyede yok dediği için mi, ilk girdiğimde umurlarında olmadığım için mi artık bilmiyorum, yok dediği halde oradaki bütün siyah pantolonlara bakmaya, ara ara barkod okutmaya devam etti. Dönüp bana "Yine de bir bakayım." ya da "Size şu modeli önerebilirim.." tarzı bir şey de söylemediği için ben de onu izleyip beklemeye devam ettim. Üç dakika daha böyle geçtikten sonra elimizde kalmamış dedi. Teşekkür ederim dedim çıktım. Oraya kadar gittiğime de, sohbetlerini böldüğüme de değmedi. Bana ilk baştan uyuz olmakta haklıymışlar yani :O).  

  İkinci uğradığım dükkan avmdeydi. Çantamı koydum o çantanın içine baktıkları makinenin olduğu banta, geçtim öbür tarafa, bekliyorum bekliyorum çanta gelmiyor. Kadın güvenlik oturuyor bantın başında. O benim suratıma bakıyor, ben onun suratına bakıyorum (ben ona, o bana baktığı için bakıyordum bu arada), bakışıyoruz uzun uzun ama çanta hala gelmiyor. En sonunda suratımda bir acayiplik mi var acaba diye düşünürken çanta takıldı galiba dedi. Başa döndüm, çantam aletin girişinde koyduğum yerde duruyordu. İtekledim biraz, o da ilerlemeye başladı, ben de aldım gittim de, be güvenlik, ben İki yıldır ikinciye ya da üçüncüye hadi en fazla olsun beşinciye gelmişim avmye. Çantanın takılmış olacağı benim aklıma gelmemiş olabilir. Sen her gün saatlerce şunun başındasın, suratıma bakıp bakıp duracağına, desene en başından takılmış olabilir diye. Biz niye bakıştık ki, olayın en saçma kısmı buydu zaten!

 Mağazaya girdim. Kocaman bir mağaza, etrafta bir sürü müşteri var, çalışan yok. Kasada bir kişi görüyorum sadece. Müşteriler kendi kendine bakınıyor, kasadaki bir şeyler okutup duruyor ama kasa başında da kimse yok. Sonradan bir kızımızı gördüm ama bana sırtı dönük, bir şeyleri katlayıp düzeltiyordu, herhalde çalışandır dedim. Görevli misiniz diye sordum evet dedi. Pantolon arıyorum, siyah istiyorum dedim. Kadın mı erkek mi diye sordu. Tabi ki kocama - oğluma falan da alıyor olabilirdim ama yıllardır kot pantolon alıyorum kendime, sadece bir kadın olarak tek başıma gittiğim bir mağazada pantolon istiyorum dediğimde ilk defa biri kadın mı erkek mi diye sordu bana. Oğluma - kocama da kıyafet aldığım oluyor ama böyle zamanlarda direkt belirtmeyi tercih ediyorum, kendime değil erkek için ya da oğluma / kocama alacağım diye. Neyse, kız çok küçüktü, orada çalışmaya da yeni başlamış. İstediğim modeli söylediğimde kalıbı ne diye sorduğunda ben de kalıbını bilmiyorum dediğimde kendi anlattı bunları. Ve sayesinde 45 senelik hayatımda yine ilk defa spesifik bir model söylediğimde kalıbı ne sorusuyla karşılaşmış oldum :O). Gittik pantolonların başına bakıyoruz beraber, kızımız aktif arıyor, ben de gözlerimle tarıyorum, kasadaki çalışan, kızımıza taaa kasadan seslenerek başka bir reyondaki müşteriye yönlendirdi. E ben neyim acaba, ben müşteriden sayılmıyorum mu diye bağırasım geldi benim de reyonlardan kasa tarafına ama neyse ki kızımız benim bunu yapmama gerek kalmadan kendi bağırarak, o an müşteriyle ilgilendiğini dile getirdi. Bu arada bulunduğum mağaza semt esnafı değil, Türkiye'nin bilinen mağazalarından, dünyaya da açılmış bir marka. Neyse, kız beni o an bırakmadı, birkaç saniye sonra pantolonları bulduk. İstediğim beden yokmuş ama kalıbı dar ve esnek olmayan bir pantolon olduğunu bildiğimden bir büyük beden de olabilir diye düşünerek şöyle bir elime alayım beline meline bakayım dedim. Kızımız pantolonu bana verdiği anda diğer reyondaki müşterilerin yanına gitti. Ben pantolonu inceledim, kabinleri buldum, aldım pantolonu da kabine girdim, denedim. Tahmin ettiğim gibi bir büyük beden de oldu. Boyu biraz uzundu, ayna karşısında ayarladım, baktım, her işimi kendim hallettim ama paça boyunu yaptırabilmem için ölçü alınması gerektiğinden o noktada artık yardıma ihtiyacım oldu. Bizim kız hiç ortada yoktu. Gittim kasa başındaki çalışanı buldum. Yüzü hiç gülmüyordu, çok mutsuzdu ama yardımcı oldu neyse ki. Pantolon boyunu aldı. Kasada taksit - peşin, o kart bu kart, mağazanın kendi puan kartı vb konuşurken de hep mutsuzdu. Olabilir tabi ki, yorgundur belki, uykusuzdur, hepimizin kötü günleri olabiliyor. Genelde mutsuz olanlar bir miktar kaba da oluyor. Bu hanımefendi hem mutsuz hem gayet kibar ve ilgiliydi. O yüzden de ilginçti aslında. Ödemeyi yaptım çıktım. Etraf hep mi böyle de ben genelde internetten alışveriş yaptığım için farkında değilim ya da bugün hepsi bana mı denk geldi diye düşündüm yol boyunca. 

 Yine görüşmek üzere...

1 Mayıs 2025

MAYISIN BİRİ - 2025

   1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nüz kutlu olsun. 

  Bugün ben saçımı kestirdim. Berber koltuğunda otururken dükkana gelen çalışan "Geçmiş olsun." dedi. Ben baştan hiç üzerime bile alınmadım. Tepemde saçımı kesmekte olan kuaföre söylüyor herhalde dedim. Hasta falandı herhalde diye düşündüm. Sonradan anladım bana söylediğini. Kuaföre gidene geçmiş olsun denildiğini ilk defa duyuyorum. Acaba saçlarımı kısacık kestiriyorum diye mi öyle dedi. Hani derler ya kadınlar bunalıma girince ilk iş gidip saçlarını kestirirler. Öyle bir şey mi sandı acaba? E ben son 25 senedir kısa saçlıyım. Bu sav benim için geçerli değil. Belki de içeri girip de 4 cm'lik saçlarımı görünce anlık bir kararla böyle kestirdiğimi sandı. Şimdi bunu yapıyorsun ama sonra pişman olacaksın anlamında dedi. Hani yani artık çok geç, geçmiş olsun, çok pişman olacaksın ama yapacak bir şey yok anlamında. Ben olsam en fazla, sıhhatler olsun, derdim herhalde. eskiden biri yıkanınca derdik ya "saatler olsun" diye, işte onun gibi.  Bilemiyorum. Hiç de anlamadım.

  Geçen gün de çok tanımadığım ama aynı ortamda bulunduğumuz bir takım kadınlara, "ev kadınıyım" dediğimde, kadınlar "olsun" dedi bana. Yüzlerinde acıma ifadesi, bu mu yani, hiçbir titrin, unvanın yok mu, sadece ve sadece ev kadını mısın der gibi baktılar. Bana öyle bakmışlar gibi gelmedi, gerçekten de öyle baktılar. Güldüm geçtim ben de. Hiçbir açıklama yapmadım. Mezuniyetimi söylemedim, önceki çalışma hayatımdan bahsetmedim. Ev kadını olmaktan utanmıyorum, tanımadığım insanlara etiketlerimi anlatmak istemiyorum, dümdüz, sade, bildiğiniz ev kadını olmaktan dolayı da çok mutluyum. Tek derdim yemek, bulaşık ve elimdekini bitirdikten sonra hangi kitabımı okuyacağım olsun istiyorum. İdeal hayat tanımım bu.

 Yakında düğünümüz var demiştim ya, elbisemi denedim, oluyor üzerime. Şimdi tek eksiğim ayağımı yormayacak alçak topuklu bir ayakkabı. Ona da yarın gideyim bakayım diyorum. Tamam işte, ben hazırım :O). Daha bavullar falan hazırlanacak ama onu son gün yapacağım zaten. Yaklaşık bir hafta kalacağız. Yanıma kaç kitap alsam diye düşünüyorum bir yandan da. Kafamda gözden geçiriyorum sürekli kitaplarımı. Çanakkale'de olacağız, gezmeyi de tercih edebilirim ama ben yine de yanıma fazla fazla kitap da alacağım.

 Sonra yine görüşmek üzere...