Biz son iki - üç senedir cam damacana kullanıyoruz. Cam damacana daha ağır ve taşıması (yuvarlaması?) daha zor olduğundan tekerlekli bir altlık almıştım. Mutfaktan kapıya kolaylıkla çekiyorum, sucumuz da boşu alıp doluyu direkt tekerleğin üzerine koyduğundan hiç ağırlık kaldırmamış oluyorum. Bloguma da yazmıştım, birkaç ay önce, ben o cam damacanayı devirip kırdım. Her taraf su oldu. Şoku atlatmam, kafamı toplayıp geride kalan muhafazayı cam kırıkları arasından almam, sucudan kırdığımın yerine ikinci bir su istemem, yine depozito işlemleri falan derken sucu çocuk, garibim, yarım saat kapıda beklemişti. Dün biten suyun yerine yenisini koyarken hafiften devrilir gibi oldu. Ben de ufak bir çığlık attım çünkü daha önce kırdığımda hole ve yatak odasına dökülen suları temizlemek saatler sürmüştü. Neyse, çocuğa da döndüm, çığlığımı açıklamak için, daha önce kırmıştım bir kere, yine kırılacak diye korktum, dedim. Çocuk da, ben o zaman yoktum ama biliyorum, dedi. Demek ki sucuda "cam damacanayı kıran kadın efsanesi" oluşturmuşum. Belki de hala birbirlerine anlatıp anlatıp gülüyorlardır. Damacana kırmayı beceren tek müşterileri benimdir belki. Bilmiyorum artık. Üzerinden aylar geçmesine rağmen başka kıran olmamış ki, benim olayın anısı hala taze demek ki :O).
Bu akşam gitmemiz gereken bir düğün var ve benim hiç gidesim yok. Son üç - dört senedir düğünlere gitmek çok büyük bir zaman kaybı gibi geliyor. Yüzde doksan dokuzuna da gitmiyorum. Geçen gün iş yerinden kalma alışkanlıkla "keşke iptal edilse, ertelense" diye düşündüğümü fark ettim. Sonradan fark ettim ki, bu bir toplantı değil, etkinlik değil. Ertelenmesi ya da iptali ya bir kazaya belaya işaret eder ya da çiftlerin ayrıldığına. Gidesim olmasa da bunun olmasını da istiyorum demek değil bu. Cümlemi "keşke gitmek zorunda olmasam" diye değiştirdim...
Bu arada cuma gecesi ilk bölümü yayınlanan Yalancı dizisini izledik. Dizide tecavüze uğradığını söyleyen bir kadın ve iftira atıldığını iddia eden bir erkek var. İkisinden biri yalancı ama işte ilk bölümde bunu anlamak mümkün değil zaten. Bir sürü tahminde bulundum. Sonra yabancı bir dizinin bire bir versiyonu olduğunu öğrendim internetten. İlk sezon sonunda da belli oluyormuş kadının mı erkeğin mi yalan söylediği. Buldum o bölümü izledim. Merakımı giderdim. Türk versiyonunu izlememe de gerek kalmadı böylece. Spoiler vermemek için burada yazmayacağım hangisinin Yalancı olduğunu. "Sürpriz bozan", spoiler kelimesi için Türkçe karşılık olarak TDK tarafından önerilmiş. Sürpriz kelimesi de Türkçe değil. Sürprizin Türkçesi "şaşırtı"ymış. Neyse spoiler yerine sürpriz bozan yazacaktım yine de ama bitişik mi yazılıyor (sürprizbozan) ayrı mı (sürpriz bozan), emin olamadım (Ben burada rastgele bir karar olarak ayrı yazdım.). "Spoiler vermek" diyoruz sürpriz bozan vermek mi diyeceğiz, kullanmak mı, söylemek mi, cümle içinde nasıl olacak bilemedim. Bilenler konuya daha hakim olanlar varsa lütfen bizi de aydınlatsın.
Yine görüşmek üzere.
10 yorum:
Biz de cam damacana kullanıyoruz, henüz kırılmadı ama her değişimde ben de küçük bir travma yaşıyorum:))) İyi ki diziye bakmamışım siz yazınca anladım,orjinalini izlemişdim. Yabancılar ne güzel mini diziler yapıp, 6-8 bölümde sonuca ulaştırıyorlar. Bizimkiler, biraz daha ekmeğini yiyelim düşüncesi ile en az 1 sezona yayıp konuyu sakız gibi uzatıyorlar da uzatıyorlar. Sadakatsiz dizisi de buna örnek. En iyisi yerli dizi izlememek
Çenebaz
Çenebaz, aman kırılmasın, kırılınca felaket oluyor:). Yerli ya da yabancı dizileri hatta aslında televizyonu örgü örerken izleyebiliyorum ben sadece. Bazen kitap okurken sesini dinliyorum. Geçip karşısında bire bir izlemek çok pasif geliyor bana. Sıkılıyorum. Çok çok yorgunsam biraz dinlenmek için açıyorum ancak o zaman direkt televizyon izleyebiliyorum. Öyle zamanlarda da yorgunluğun da etkisiyle uyuyakalıyorum genelde:).
Günaydın Burcu hanım, nasılsınız
Günaydın efendim, sağ olun iyiyim, siz nasılsınız?
Ben de iyiym efendim çok teşekkür ederim.. nasıl geçiyor günleriniz, neler yapıyorsunuz?
Ben de çok yakınım olmayan ve dolayısı ile düğünün başında sonuna kadar sahnede göbek atıp eğlenemediğim bir düğünde aynı sizin gibi hissediyorum ama düğünler de kalabalıkla anlam kazanıyor sanki. Ben değil de eşim pek gitmez düğüne otomatikman ben de yalnız katılmadığım için gitmemiş oluyorum. Ve 12 yaşında bir erkek evladım var şimdiden düğün yaparsak kimse gelmez diye düşünmeden edemiyorum. Oğluma ara sıra biz sana düğün yapmayalım sen git o parayla yurtdışında iki şahit bul konsoloslukta nikah yaparsın diye telkinlerde bulunuyorum :)))
Gece Mavisi,
günler yoğun, yorgun, bazen keyifli, bazen zor:). Hep olduğu gibi. Zaman Çarkı serisini okuyorum bulduğum her fırsatta çok ilgilenemedim blogumla:).
Sessiz Balık,
Düğünlerde oynamaktansa oturup izlemeyi daha çok seviyorum aslında. Yaş aldıkça hayatımdaki gerçekten ihtiyacım olan/ sevdiğim/ mutlaka mutlu günümde benimle olmalı dediğim insan sayısını da çok azalttım. Ben de bu kişinin hayatında olmalıyım, dediklerimi de azalttım:). Gerçekten yanımda olmasını istediğim beş on kişi yeterli olur gibi geliyor ama şu yakınlarda bir düğün durumumuz olmadığı için çok da bilemedim:). Belki o dönemde, olayın büyüsüne kaptırıp kendimi, herkesi de isteyebilirim:). Sizin “bizim düğüne kimse gelmez” düşüncenizi ben her “Bu düğüne gitmesek olmaz mı?” dediğimde kocam bana söyler:). Ben sırf onun hatrı için ya da ciddi derecede yakın akraba vb. olduğu için bir iki düğüne katıldım gerekli durumlarda ama düğün salonunun kapısında bile bana, vazgeçtim, hadi eve dönelim, dese hiç buraya kadar geldik demem, lafını da ikiletmem, kapıdan dönerim:).
Güze4l ve keyifli bir gün diliyorum efendim. her şey gönlünüzce olsun :)
Çok teşekkür ederim efendim, sizin de günleriniz mutlulukla geçsin:).
Yorum Gönder