Ben oldum olası yazmayı sevmişimdir. Günlük yazıyorum, blog yazıyorum, beş - on dakika zamanım olduğumda bulduğum ilk kağıda - deftere kısacık da olsa yazıyorum. Yıllarca hep içimi dökme isteğinden olduğunu zannetmiştim ama içimi dökmenin dışında anı biriktirmeyi sevdiğimden yazdığımı fark ettim. Fotoğraf çekmeyi de bu yüzden seviyorum. Anı olarak kalsın diye..
Bu kış boyunca pandemi sebebiyle daha ağır bir tempoda çalıştık. Ofis daha sakindi. Normalde işleri bitirecek zaman bulamazken ilk defa biraz da keyfimce doldurabileceğim dakikalarım oldu. Ben de bu zamanları sağda solda not aldığım kağıtları, az az doldurduğum defterleri bir araya getirip tek bir yerde toplamaya ayırdım. Okudukça gördüm ki, en çok beni üzen veya sinirlendiren şeyleri yazmışım. Kimi zaman kime ya da neye kızdıysam sayfalarca saydırmışım. Mutluluklarımı yazma ihtiyacı pek duymamışım. Babamın hastalığı döneminde de gelişmelerden ve endişelerimden kısa kısa bahsetmişim. Oysa uzun uzun duygularımı, düşüncelerimi yazmış olmayı isterdim çünkü o dönemde babamla ilgili yazmış olduğum her bir şey karşıma çıktığında hem onu anacak yeni bir anım olduğu için mutlu oluyorum hem de yüreğim burkuluveriyor. İki sene oldu onu kaybedeli, normalde derinlere itiyorum özlemimi ama bazen yüzeye çıkıveriyor. Onun kaybı kapanmayacak bir yara. Harlanacak ya da bazen küllenecek ama hep var olacak.
Yaklaşık üç yaz önce, ablamın hastalığını ilk öğrendiğimiz dönemde uluslararası bir organizasyonda görevliydim. En yoğun çalıştığımız dönemlerden biriydi ve izin almam, yerimi başkasına bırakmam mümkün değildi. Organizasyon alanında herkesin yoluna ters, kuytu bir köşe bulmuştum ben. Her fırsat bulduğumda köşeme gidiyor ağlayıp ağlayıp işe geri dönüyordum. Sonra iş yerimde arka bahçede öyle bir alan keşfettim. O zaman babamın hastalığının teşhisi konulmuştu, ablamın tedavisi devam ediyordu. Gidip orada ağlıyor, dönüp masanın başına oturup çalışmaya devam ediyordum. Masa başında ağladığım tek sefer ablamın ikinci nüksünden sonra devam eden tedavisinde, kontrol dönemine gireceği - artık kemoterapi almayacağını öğrendiğim., bir anlamda kanseri ikinciye atlattığı gündü. O günkü göz yaşlarım da mutluluktandı zaten :O).
En son buraya yazdığım gün olan mayısın dördünde, öğleden sonra, dayımı kaybettiğimizi öğrendim. Pek bir severdim. Ani bir ölüm oldu. Genç sayılacak bir yaştaydı. Yazayım, anlatayım, içimi dökeyim diyorum ama galiba büyük acılarımı - üzüntülerimi ancak uzun bir süre sonra yazıya dökebiliyorum. Onunla, ölümüyle, duygularımla ilgili sayfalarca yazabilecekmişim gibi gelse de kurabildiğim ancak üç dört cümle.
Belki bir süre sesim çıkmaz, içimden pek bir şey yapmak gelmiyor gibi, belki tam aksine her gün gelip alakasız şeyler yazarım. Bilmiyorum. Daha mutlu günlerde görüşmek dileğiyle.
7 yorum:
Yazınca rahatlıyor bir şekilde insan. Yazmalısın..
Yavaş yavaş döneceğim tekrar yazmaya...
başınız sağolsun. nur içinde yatsın babanız..
Gece Mavisi,
dostlar sağ olsun :O(.
insanın babasının yeri bambaşka cidden. onun yerini dolduracak başka bir şey yok bu dünyada...
inşallah cenette yeniden bir araya gelirsiniz...
Tesellimiz birlikte bolca ve sevgiyle zaman geçirebilmiş olmamız. Özellikle son on senedir evlerimizin arasında bir sokak vardı sadece ve her istediğimizde rahatlıkla görüşebilmiştik...
İnsanın böyle sevgi dolu anılar biriktirmesi ne kadar da önemli. sevdiklerini kaybettiğinde sarılıp avunabileceğin o güzel anılar kalıyor ellerinde..
Yorum Gönder