7 Haziran 2025

7 Haziran 2025 - Cumartesi

 Bugün Paris öleli iki sene oldu. Tabi ki Hektor'um var, onunla da mutluyum ama yine de Paris ilk göz ağrımdı. Bir de Paris'le geçirdiğimiz son yıllar benim en sorunlu dönemlerimdi. Babam ve ablam hastaydı ve ben her daim endişeli ve mutsuzdum. İşe gidip geliyordum bir yandan, bir yandan evde kocam ve oğlumla ilgilenmeye çalışıyordum elimden geldiğince, bir de anneme, babama, ablama destek olmaya, onlarla mümkün olduğunca fazla zaman geçirmeye çalışıyordum. İş stresi, hastalık stresi, koşuşturma, endişe ve mutsuzluk o yıllardan hatırladığım duygular. Bütün bu olumsuzluklar içinde eve gelip Paris'in bir köşede uyuduğunu ya da yalandığını gördüğümde eski rutin hayatım devam ediyormuş, her şey çözüme ulaşacakmış, bütün mutsuzlukların yanında bir yandan da huzur da varmış gibi hissediyor ve rahatlıyordum. Babam ve ablamdan sonra o da gidince tüm kayıplarımın üzerine son darbe olmuştu. Onu özlüyorum, babamı özlüyorum, ablamı özlüyorum. Son zamanlarda ablamla ilgili çok yazmıyorum, etrafımdaki insanlarla da onunla ilgili çok konuşmuyorum ama her gün onu mutlaka aklımdan geçiriyorum. Bu arada yeni tanıştığım birileri kardeşin var mı falan diye sorarsa da, tek çocuğum - kardeşlerimi kaybettim diyorum. Bir bakıma doğru. İkisi de yok hayatımda, biri mecburen, biri tercihen hayatımdan çıktı. Sonuçta ikisini de kaybettim. 45 yaşındaki kadına da kardeşin var mı diye sorulması da saçma geliyor. Kardeşim olsa ne yapacaksın, ilkokulda mıyız, çağır beraber oyun mu oynayalım diyeceksin, benimle yeni tanıştıysan beni daha yakından tanımanın tek yolu kardeşlerim olup olmadığını mı öğrenmek, amacı olmayan, gereksiz sorular. Kaybettim deyince de kendileri huzursuz oluyorlar. Sorma işte o zaman. Annen - baban hala sağ mı sorusundan sonra saçma salak sorular sıralamasında ikinci sırada bence bu soru da, neyse.

    Biraz içimi döktükten sonra daha günlük meselelere döneyim. Servis çamaşır makinemi bağlamaya çarşamba günü akşamın yedisi gibi bir saatte geldi. Bütün gün kulağımızı zilde, gözümüzü kapıda bıraktılar ama olsun, yine de işi arifeye ya da bayram sonrasına bırakmadılar diye sevindik. Makineyi bağlarken lavabonun altındaki bağlantı musluğunun da akıtmaya başladığını gördük. Arife bir de onun için tamirci çağırdık. Bir de aynı gün mutfakta yemek ısıtmak için ocağın altını yaktığımda kapatacağım zaman düğmenin boşlukta süzüldüğünü gördüm. Yemeği kenara aldım, beş dakika uğraştıktan sonra ocağı zarla zorla kapattım. Onun tamir işini bayramdan sonraya bıraktım. Üç ocak da yetiyordu bize zaten ve birkaç günü herhangi bir servisi ya da tamirciyi beklemeden geçirmek istiyordum. Bu arada yeni makinemden memnunum. Bağlamaya gelen usta makineyi çok sık çalıştırıp yormayın, çok doldurmayın dediği için günde bir kere, az az çamaşır yıkıyorum, henüz biriken kirli çamaşır dağı erimedi ama yine de tekrar çamaşır yıkayabildiğim için mutluyum :O). 

   Hepinizin bayramı mübarek olsun bu arada. Biz evdeyiz bu bayram. Dinleniyoruz. Sanki çalışıyor muydun da şimdi dinleniyorsun demeyin, tüm Türkiye tatil olunca biraz daha yavaş akıyor hayatımız, biz de daha keyfi davranıyoruz. Bu da gerekiyor arada.

Yine görüşmek üzere...

2 yorum:

  1. "Birkaç günü herhangi bir servisi ya da tamirciyi beklemeden geçirmek istiyordum" demişsin ya çok güldüm Burcu ya :)) Yaşayan bilir bu duyguyu.
    İyi bayramlar.

    YanıtlaSil
  2. Serpil,
    Servis / tamirci / usta çilesi de ayrı bir çile :O). Ve aynen öyle yaşayan bilir ancak bu duyguyu. Ocak bozuldu diye gram üzülmedim. Tamirci peşine düşeceğiz diye kahroldum :O).

    YanıtlaSil