Ev işi yapanlar iyi bilirler. Hani bir yeri toplarsın, tertemiz olur, sonra da hep orayı toplu tutmaya çalışırsın. Günlerce böyle gider, sonra tek bir akşam yorgun - uykulu ve saire olursun, yarın yaparım dersin ve bir günde her yer dağılır, ipin ucunu kaçırırsın, bir daha da zor toparlarsın ya, işte genelde ben bu durumu yatak odasında yaşıyordum. Hem de öyle günlerce toplu tutarak değil daha ertesi gün eski halinden beter bir duruma çevirerek :O). Belki oraya gün içinde çok girip çıkmadığımdan, belki yatarken yatağın üzerini boşaltmak yeterli olduğundan, belki de gereksiz kıyafetlerin çokluğundan, neden olduğunu tam olarak bilmiyorum ama yıllardır yatak odamda hep bir köşede bir çamaşır yığını olur, temizler, ütülenecekler, dolaba yerleştirilecekler hiç bitmez. Geçen ay ben bu döngüyü kırdım! Kışlıkları kaldırıp yazlıkları çıkardığımdan beri odam her gün ve günlerdir toplu. Dağılıverecek diye ödüm kopuyor. Her şeyi hemen yerine kaldırıyorum. Her akşam toplu bir odada uyumanın ve aradığım şeyi bulmanın keyfini yaşıyorum :O). Yılların düzensizliğini nasıl kırdım onu da hiç anlamıyorum. Ama bir daha eski haline dönmesini istemiyorum...
Ablamın kemoları devam ediyor. Çok istediğimiz gibi de gitmiyor süreç. Günlük hayatımıza devam ediyoruz bir şekilde ama sinir bozukluğu yüzeyin hemen altında duruyor, biliyorum. Normalde takılmayacağım şeylere sinirlendiğim zamanlar anlıyorum ki üzüntülerim tavan yapmış ya da bu sinir bozukluğu, gülerken bile anında ağlamaya geçebilme şeklinde ortaya çıkıyor. Duygusal bir video izlediğimde ya da sevdiğim bir arkadaşımın doğum günü kutlamasında gözlerim hemen doluyor mesela. Hele kendime - ablama - anneme acıma/üzülme/kıyamama moduna girdiğimde bütün bir gece durup durup ağlayabiliyorum. Höyküre höyküre değil ama ince ince. Geçen akşam mutfakta hem yemek yaptım hem ağladım. Arada durdum. Sonra yine ağlamaya devam ettim. Babamın hastalığında iş yerinde arka bahçede ağlama köşem vardı. Çıkar orada ağlar ofise döner işe devam ederdim. Bazen iyi geliyor ağlamak ama çoğunlukla beni yorup enerjimi düşürmekten başka bir şeye yaramıyor. O yüzden istemiyorum. Bazen de konuşmak iyi geliyor ama insanlar o kadar salakça yorumlar yapıyor ki bahsettiğime pişman oluyorum. En saçması ve kızdığım şu: "Üzülme". Şu hayatta kanser olmuş ablama da üzülemeyeceksem neye üzüleceğim? Her daim neşe dolu - mutlu olmamız gerektiğini nereden çıkarıyoruz? Üzülüyorum diye hayattan elimi eteğimi çekmiş, ne bileyim öleyim gideyim, yemeden içmeden kesileyim, kendime dünyayı zehir edeyim kafasında yaşayan biri değilim ki... Bu kanser hastası yakınlarına ve büyük ihtimalle kanser hastalarına da yapılan "mutlu ol" baskısı nedir yani? Herkes gibi mutlu olduğum zamanlar da, üzüldüğüm zamanlar da mevcut. Nasıl siz istediniz ve dediniz diye sebepsiz yere - durup dururken "mutlu" olamayacaksam üzülme dediniz diye de birden bütün kaygılarımı - sıkıntılarımı bir kenara atıp 7/24 Pollyanna misali dolaşmayacağım. K:arışmayın yaa!
Burcu kuvvet ve kolaylık diliyorum bu zor günlerde ailenize.
YanıtlaSilBen de 'boşver takma' diyenlere çok sinir olurum.
Uzulmek en dogal hakkiniz. Keske insanlar daha dogru teselli verebilse. Inaniyorum ki asortik krep 1-2 seneye turp gibi olacak. O gune kadar gule, aglaya gececek. Tez zamanda sifalar diliyorum
YanıtlaSilSerpil, güzel dileklerin için teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilAdsız arkadaşım, iyisiyle kötüsüyle tüm duygular bizim için, yaşayıp içimizden atmamız lazım. Biriktirmek daha kötü, biliyorum :O).
Adsız arkadaşım, iyisiyle kötüsüyle tüm duygular bizim için, yaşayıp içimizden atmamız lazım. Biriktirmek daha kötü, biliyorum :O).
YanıtlaSilUzulmek en dogal hakkiniz. Benzer bir durumu Alzheimer hastasi anneme dair uzuntulerimi paylasirken yasiyorum. Bir de "nasil oldu, daha iyi mi?" diye soruyorlar. Nezle/grip degil ki demans, iyilesme yok :(
YanıtlaSilAdsız arkadaşım, demans da çok zor hastalıklardan. Allah kolaylık versin.
YanıtlaSil