Şu sıralar hafta içi geç çıkıyorum işten. Cumartesi günleri ise erken. Bu yüzden her cumartesi annem ve ablamla görüşüyoruz bir şekilde. Bazen evde, bazen dışarıda. Dün, çiğ börek yemeğe gittik. Geçenlerde biz kocamla sakin, bizden başka kimsenin olmadığı bir yer bulmuştuk. Annemleri de oraya götürdüm. Yine bizden başka kimse yoktu, restoran sahibinin dediğine göre içeride sigara veya nargile içirmedikleri için genelde sakin oluyorlarmış. Annemi ve ablamı sigara rahatsız ediyor. Ben onlarla beraberken, ya bahçede - dışarıda ya da evdeysek camı açık başka bir odada içiyorum. Bir de, sigara içen biri de olsam oturduğum mekanda yoğun duman varsa beni de rahatsız ediyor. O yüzden içeride sigara içilmeyen yerleri tercih ediyorum genelde. Neyse, mekanın yemekleri güzeldi. Anne ve kızları işletiyormuş, bu da hoşumuza gitti. Hesabı ödedikten sonra çıkarken kapı önünde uzun uzun sohbet ettik. Sık sık gitmeyi isteyeceğimiz bir yer bulduk galiba:). Fotoğraf da bizim tarihi köprümüzden. Hava bir kış akşamına göre çok ılıman ve sakindi. Fotoğraf çekilmeden olmazdı. Bu fırsatı kaçırmadık.
Ablam kanser hastasıydı, buralarda çok bahsetmesem de eski yazılarımı okuyanlar ve ablamı da (asortik-krep) takip edenler biliyordur. Uzun bir süredir sadece üç aylık kontrollerine devam ediyordu, onlar da iyi geçiyordu ve yavaş yavaş kontrollerin arası uzayacak diye umutlanıyorduk. Her kontrol öncesi gerim gerim gerilip sonrasında mutlu oluyorduk. Son kontrolde doktor bir de MR isteyince kanserinin nüksettiği anlaşılmış oldu. Salıdan itibaren yine kemoterapi almaya başlayacak. Üzüldük tabi ki. Korkuyoruz. Her birimiz ayrı ayrı endişelenip bir diğerini üzmemek için endişelerimizi kendimize saklıyoruz. “Kuyruğu dik tutma” dediğim kendi kendimi oyalama, mutlu etme, yapabiliyorsam anneme ve ablama da destek olma dönemini başlattım yine.
Rahmetli babam matematik öğretmeniydi ve çok da dakik bir insandı. Her işini sistemli, sayılı, matematiksel yapar, hayatını da buna adapte ederdi. Annem işe gidecekse ya da bir yere yetişmek için belli bir zamanda evden çıkması gerekiyorsa ona sürekli “Hanım, saat on, hanım on beş dakikan kaldı” diye hatırlatma yapardı. Geçenlerde annem bir şey için sabahtan bana uğramıştı. Bekirli bir saatte işe gitmek için evden çıkmam gerekiyordu. Kocamın aynı babam gibi bize saati hatırlattığını fark ettim:). “Burcu, yarım saatin kaldı, Burcu on dakikaya çıkman gerek” cümleleri içimi ısıttı ve geç kalmamı da engelledi:).
Örgü ve Zaman Çarkı serisini okumaya ağırlık verip burayla çok ilgilenemedim son zamanlarda. Battaniyemin biri bitti biri kaldı, Zaman Çarkı’nın da on kitabını bitirdim son beş kitap kaldı. Artık daha sık uğramaya çalışacağım. Yine görüşmek üzere…
canım cok gecmiş olsun, umarım annen tez zamanda iyileşir. sevgiler.
YanıtlaSilTeşekkürler Dilek.
YanıtlaSil