20 Ekim 2018

1102

     Annemler üç katlı bir apartmanın orta katında oturuyor. Dün ayrıntılarını aşağıda anlatacağım sebeplerle bir buçuk aydır hastanede yatmakta olan babamı o orta kata yavaş yavaş yürüterek çıkardık. Şimdi bir an için bizi hayal etmenizi istiyorum. Birinci kat ile ikinci katın tam ortasındaki sahanlıkta bir sandalyede babam oturuyor. Annem sağında, ablam arkasında, ben solunda dinlensin diye bekliyoruz. Babam dediğim gibi hastaneden çıkmış, saç sakal şekilsiz, annem onunla refakatçi kalmış bu dönem boyunca ve oldukça yorgun, ablam evden bizi karşılamış, ev kıyafetleriyle, ben babamın çıkarılacağını duyunca işten apar topar izin almışım, kocam gelmiş önce bir buçuk saatte hastaneye gitmişiz, orada bir buçuk saat çıkış işlemlerini beklemişiz, odadan çantaları taşımışım arabaya, sonra yine bir buçuk saat dönüş yolculuğu derken saat öğlenin ikisi olmuş, kahvaltıdan beri bir lokma yememişim ve hepimiz artık eve varmaya 4-5 basamak kalmışken hem heyecanlıyız hem bitik. Neyse, sahanlıkta babamı dinlendirirken önce tesisatçı geldi alt komşuya. Annemi de tanıyormuş, komşuyu sordu, konuştular derken biz üçümüz babamın etrafında, babam sandalyede sahanlıkta bir on dakika kadar sohbet ettik. Yardım teklif etti sağ olsun, babamın kendi çıkabileceğini söyledik, o gitti. Onun ardından kargocu geldi. Elinde bir paket - ablama bir arkadaşının yolladığı kitapmış. Ablamın ismini söyledi, ablam benim dedi, kargocu inanmadı. Bizi sorgulamaya başladı. Normalde başka isme geliyormuş kargolar - evet, ben çalıştığım için bazen iş adresi yerine annemlere yolluyorum kargoları, ev de yakın olduğundan götürmek sorun olmuyor- . Babam hala oturuyor sandalyede, biz etrafında üç kadın, ayakta duruyoruz, kargocuya kendimizin kendimiz olduğunu ispatlamaya çalışıyoruz. Annem, bizi tanıttı. Küçük kızıma geliyordu daha önce paketler, bu da büyük kızım, artık o da burada vb. diye. Kargocu gittikten sonra o an orada gelecek üçüncü bir kişiyi artık kaldıramayacağımızı fark ettim. Babama, hadi devam edelim eve çok az kaldı baba dedim. O da, burası da ev, ne gerek var çıkmaya deyince hepimiz koptuk açıkçası. Büyük ihtimalle komşuların büyük kısmı işteydi, dışarıdaydı, öyle olması da iyiydi çünkü gülme seslerimiz bütün apartmanı doldurdu. Neyse ki bir süre sonra kalan basamakları da yavaşça çıkıp eve ulaşabildik. 


     Daha önce çok üstü kapalı yazdım bu konuda. Ablam Asortik Krep yazmadan ben anlatmak istemedim. 29 temmuzdan beri kanserle yaşıyoruz. Takvimsel olarak baktığımızda üç ay ancak olmak üzere ama bana yıllardır kanser hayatımızda gibi geliyor açıkçası. Ablamın yumurtalık kanseri olduğunu öğrenmemizle başlayan süreç, onun ameliyatı, ardından annemin cilt kanseri teşhisi ve bir operasyonla yarasının alınması, derken babamın giderek sararması, hiç bir şey yememesiyle zorla doktora götürmemiz, tahliller ve pankreasta kitle derken muayeneye - tahlil göstermeye gittiği doktorun 13 eylülde hastaneye yatırmasıyla üç haftalık kan değerlerini yükseltip şekeri düşürecek bir bakım uygulanması, ardından Çapa'daki doktorun ameliyat riskli ben yapamam demesiyle başka doktor ve hastane arayışına girişimiz, Haseki'ye sevk, bir hafta da orada gerekli kontroller ve bakım, ardından on saatlik ömrümüzden ömür götüren bir ameliyattan sonra kitlenin alınması, ameliyat sonrası 10 gün süren bir bakım - tedavi, bütün bu süreç devam ederken bu arada ablamın taramalar sonucunda tedavi takviminin belirlenmesi ilk kemosunu alması, ağırlıklı olarak annemin, ve fırsat buldukça abimin, arada şu an askerde olan yeğenin dönüşümlü benim haftalık izin günlerimde refakatçi olmamız. Hastaneden olmadığım süreçte mümkün olduğunca evde yatan ablama ve ona bakan halama destek olmaya çalışmam. Bu arada bitmekte olan ve benim yürüttüğüm 1,5 senelik bir projenin final çalışmaları, işlerin kendi yoğunluğu, ev, çocuk, koca...


      Buraya kadar anlattıklarım fiziksel yönleriydi sadece. İşin bir de psikolojik yönü var ki, ona hiç girmesem mi diye de düşünmekteyim. Hayatımdaki çok sevdiğim üç insanı kaybetme korkusu, acı çekme ihtimallerine dayanamama, elden bir şey gelmemesi, her şeyin üst üste gelmesiyle rahat bir nefes alamadan, en azından bunu atlattık diyemeden endişe üzerine endişe, dert üzerine dert eklenmesi. Bunları yaşarken etrafımdaki çoğu kişinin patavatsızca yaklaşımları, zaten uzun zamandır eleyip sayısını çok aza indirdiğim dostlarımdan çıkardığım bir kaç kişi daha. Hayatın anlamsızlığı, otomatiğe bağlanıp bir şekilde yaşamı idame ettirme... Başlayıp da kafa yoğunluğundan yarısında nereye bağlayacağımı unuttuğum cümlelerim, yapıp da yaptığımı hiç bir şekilde hatırlamadığım işler, bazen azalan tahammül, bazen sonsuz bir empati gücü. Hiç bir şeye yetememe, yetişememe duygusu... Bütün bunları yaşarken kuyruğu dik tutma çabaları, koy verirsem boğulurum korkusuyla hiç elimden bırakmadığım şakaya vurma ve ironi can simidimin bazen duyarsızlık - umursamazlık olarak algılanması. 

      Zordu her bir anı. Büyük kısmını atlattık gibi. Bundan sonrası için günler neler getirecek yaşayıp göreceğiz. 


     Yine görüşmek üzere...

4 yorum:

  1. Geçmiş olsun.Acil şifalar dilerim.Ablanızı ve sizin yazılarınızı uzun zamandır takip ederim.Herşey üstüste gelmiş sabır,siz de kendinize dikkat edin bir abla tavsiyesi sağlık hiçbir şeye benzemiyor.Sağlıklı kalın.Nurten

    YanıtlaSil
  2. Ben senin gözünün içinden ne hissettiğini bilirim. Sıkıntılarını ve hissettiklerini anlıyorum. Önemli olan kırmadan dökmeden bu koordinasyonu sağlamak. Bir şekilde hepsinin üstesinden geleceğiz zamanla. İnan her dakikasında ne kadar şanslı olduğumu biliyorum ve ailem için şükrediyorum.

    YanıtlaSil
  3. Nurten hanım teşekkür ederim desteğiniz için...

    YanıtlaSil
  4. Asortik'im, bütün bu olan biten içinde en büyük şansımız ailemiz zaten, sizi seviyorum.

    YanıtlaSil