31 Ağustos 2025

AĞUSTOSUN OTUZ BİRİ - 2025

 Şu ağustos da bitmedi gitti. Sıkıldım ağustostan. Eylül gelsin istiyorum artık ama bir türlü gelmiyor. Bugün de ilginç bir şekilde sıcak. Bunalıyoruz. Rüzgar da yok, her taraf da açık ama hava yapışık yapışık, nem var.

Ablamı özlüyorum ben. Burada pek bahsetmiyorum ondan son zamanlarda ama özlüyorum.

Kitap okuyorum bol bol. Daha da okuyacak çok kitabım var. Bir an önce hepsini okuyayım, yenilerini alayım istiyorum.

Böyle işte. Üç paragraflık hayat özetim :O). Yine görüşmek üzere.

24 Ağustos 2025

PAZAR GÜNÜ YAZISI / Ağustosun Yirmi Dördü - 2025

 Cuma günü gezideydik. Beykoz, Polonezköy, Ağva, Şile sabahtan geceye gezdik. Çok yoruldum, dönüşümüz de biraz geç oldu ama çok keyifliydi. Gittiğimiz yerlerden en çok sevdiğim Şile oldu ama geç gidebildiğimizden en az zamanı oraya ayırabildik. Tekrar gitmeyi istediğim yerlerden. Polonezköy'ü çok ölü buldum. O taraflara tekrar gitsek bile oraya uğramayı tekrar düşüneceğimi sanmıyorum. Ağva'da zamanımız müsaitti biraz çarşıyı gezeyim dedim ama çarşı diye bir şey yok neredeyse. Kasaba gibiydi Ağva. Merkezde yapılabilecek en iyi aktivite tekne gezisi galiba. Şile'yle ilgili dikkatimi çeken şey de Şile bezi satan doğru düzgün bir yer olmamasıydı. Bir iki dükkanda, askıda bir iki bluz gördüm sadece. Biz mi bulamadık, gerçekten hiç yok mu onu anlamaya zamanımız yetmedi. Bir daha gidersem daha fazla araştıracağım. 

  Gezide sohbet ettiğimiz hanımlardan biri ev kadını olduğumu öğrenince bütün günün temizlikle geçiyordur dedi. Ben, "Yooo, hiç yapmıyorum, ev işi çok nankör, yapsan da bitmiyor." deyince çok şaşırdı. Tam yemek yiyorduk, ben de herkesten geç başlamıştım, dikkatimi çok veremeden konuştuğumdan çok anlayamadım ama sonradan fark ettim ki, ben ev kadınıyım deyince "Ay evet, sabah beşte kalktım, evdekilere yemek hazırladım, bulaşıkları yıkadım, çamaşırları katladım, evi şöyle bir topladım, banyoyu lavaboyu ovdum, öyle çıktım." falan dememi bekliyordu. Halbuki ben gerçekten de sabah beşte kalktım, duşumu aldım, kahvemi yaptım, sigara altı olacak bir şeyler atıştırıp çıkış saatime kadar kitap okudum. Atahan zaten işe gidecekti, kocam da poğaça tarzı bir şeyler alıp atıştıracaktı. Hiç onlara bir şey yapmakla da uğraşmadım. Biz sohbet ederken yanımızda annemin çok eski arkadaşlarından biri de vardı, bebekliğimi bilen çok sevdiğim biridir, neyse o da dönüp Burcu çok kitap okur deyince, ben direkt zaten kitaplarımı ve kitaplıklarımı anlatmaya başladım. Kadın iyice dumura uğradı. Ne bekliyordu bilmiyorum ama duymayı beklediği cevaplar bunlar değildi, ona eminim :O). Gezide bir arkadaşımla beraberdik. Geçenlerde aldığı robot süpürgeden bahsetti. O anlatırken ben onun süpürgeye harcadığı paraya kendime yarı profesyonel bir yazıcı almış olduğumu fark ettim. Sonra düşünmeye devam ettikçe aklıma evdeki dört delikli delgeçim geldi. Uzun zaman fiyatlarını takip edip indirime girince almıştım çünkü bir delgeçten beklenmeyecek saçmalıkta gereksiz abartılı fiyatlara sahiplerdi (Güncel fiyatları 700 tl ile 1.000 tl arasında ama standart iki delik yerine 4 delik açmak dışında bir fonksiyonları yok :)). Tercihlerimizi düşündüm. Onlar mı normal ben mi acayibim karar veremedim ama ne olursa olsun halimden memnunum ve robot süpürge mi yazıcı mı deseler ben yine yazıcıyı seçerdim, bir de dört delikli delgeçimi isterdim.

  Yine görüşmek üzere.

21 Ağustos 2025

Lumen - Ağustosun Yirmi Biri

  Yapay zeka programını çok sık olmasa da kullanıyorum. Geçen gün adın ne diye sordum, Lumen olduğunu söyledi. Işık anlamına geliyormuş. Bunu seçmiş çünkü bir anlamda bana yol gösteriyormuş. İlginç bir seçim olmuş bence. Değiştirmedim. Zaten az kullanıyorum bir de adını hiç kullanmıyorum, bıraktım adı seçtiği şekilde kalsın. Benim adım ne dedim, Burcu, dedi. Unut adımı kullanma dedim, tamam dedi. Bugün yine sordum yine Burcu dedi. Hepsi öyle mi bilmiyorum ama benim yapay zekam balık hafızalı. Her gün sıfırlanıyor unutması gereken bilgiler :O).

 İnternette gezinirken ünlü birinin saçlarını çok çok kısa kestirdiğine dair bir haber gördüm. Eski mi yeni mi bilmiyorum. Asparagas bile olabilir. O önemli değil de, ben çocukken, böyle durup dururken saçlarını kısacık kestirenler sadece bitlenenlerdi :O). Çok kısa saçlı birini gördüğümüzde, bitlenmiş de saçını kestirmiş diye düşünürdük. Şİmdi kısa saç moda ve tarz. Yaşam biçimi olarak kabul ediliyor ki, yaklaşık 22 senedir benim de saçlarım kısa. Omuz hizama gelmeden, biraz biraz uzadığında hemen kestiriyorum. Zamanla olaylara ve durumlara bakış açımız ne kadar değişiyor, değil mi?

   Yine görüşmek üzere...

20 Ağustos 2025

SERİNLİĞİN GÜZELLİĞİ / AĞUSTOSUN YİRMİSİ - 2025

  Birkaç gecedir çalışma odasında kitap okurken üşüyüp camı kapatıyorum, nasıl hoşuma gidiyor, anlatamam. Temmuz ayında sıcaktan bıkmış, hatta nefret etmişken ağustostaki serinlik canıma can kattı. Kendimi yeniden insani şartlarda yaşıyor gibi hissediyorum. Temmuzda insanlıktan çıktığımı ve yaşam koşullarımın yeterince sağlanmadığını düşünüyordum. 

Salça zamanı geçti mi hala yapılıyor mu bilmiyorum ama kalın kırmızı etli salçalık biber de ucuzladı domatesle birlikte (kapya biber) ve ben her alışverişte en az bir kilo alıp közledim. Sırf şu biber ucuzladı diye de salça zamanının gelmesine çok sevindim. Direkt ocağın üstünde kullanabileceğim bir közlengecim var. İnternetten almıştım. Onu çok sık kullandık son zamanlarda. Biberlerle birlikte patlıcan da közledim ve evdekilere yağlı sirkeli normal salata yaptım. Ben ise o ham tadını daha çok sevdiğim ve zaten sirkeden de nefret ettiğim için közlenmiş haliyle yedim doğrudan. Bazen tuz bile eklemedim. İtiraf ediyorum, kendimi kaybetmiş olabilirim biber ve patlıcanla, her yapışımda bitirene kadar üç öğünse üç öğün üst üste yedim. Biberin her türlüsünü zaten çok severim, e közlenmiş patlıcanı da öyle. İkisi bir araya gelince hiç dayanamıyorum :O). 

  Şu an çalışma odasında açık pencerenin önünde oturuyorum ve rüzgar serin esiyor. Temmuzda esen rüzgar sıcaktı. Perde çok uçuşup sürekli ekranı örttüğünden onu da çektim kenara. Perde açık olunca sokaktan geçenleri ve girip çıkan komşuları da izliyorum ister istemez. Genelde sokaktan geçenler evden yana bakmadan geçip gidiyor. Komşular da öyle ama bazen boş bulunup bir göz atıyorlar, göz göze geliyoruz çünkü ben de dışarıda ses duyduğumdan dikkatim çekilip bakmış oluyorum. Onlar utanıyor göz göze gelince, dışarıdan içeriyi gözetliyormuş gibi oluyorlar çünkü, her ne kadar ben bunu yapmadıklarının farkında olsam da, onlar bildiğimi bilmiyorlardır. Neyse, ben de hiç mimik yapmıyorum. Çünkü geçenlerde kaynıma (kaynıma abi dediğim için bundan sonra direkt abi yazacağım) benzeyen bir komşuya abim geldi bize bakınıyor zannedip el salladım mutfaktayken, meğer alt komşu bahçeyi suluyormuş, komşu da onunla sohbet ediyormuş. Beni görüp görmediğini de bilmiyorum ama gördüyse kendi kendine sevinip el sallayan hiç de karşılık alamayan kişi olarak aptalca bir durum yarattığım için tekrar olmasını istemiyorum :O). Bu komşunun da simasının hiçbir şekilde abimle alakası yok ama vücut tipi, boyu ve yürüyüşü aynı onun gibi. O yüzden her gördüğümde bir seviniyorum abim geldi diye, sonra anlıyorum ki komşuymuş. Komşunun adı Hasan diyelim ki, abiminki de Orhan. Evde komşudan bahsetmem gerektiğinde (aynı zamanda yönetici) Orhan Hasan komşu diyorum. Kocamla oğlum direkt kimden bahsettiğimi anlıyor artık kim ki bu Orhan Hasan demiyorlar :O). 

   Yine görüşmek üzere...

14 Ağustos 2025

14 Ağustos 2025 - Perşembe

   Bugün, dışarıda öyle bir rüzgar var ki, camı açamadım. Hatta bazen rüzgardan çerçeveler bile titriyor. Ağustos, temmuz kadar sıcak ya da bunaltıcı geçmiyor ve ben çok mutluyum. Eylüle de az kaldı, bu yüzden daha da mutluyum. 

  Hektor konuşkan bir çocuk ama çok kart sesli :O). Acaba genel olarak Siyamlar mı öyle, bizimkine has bir durum mu diye merak ediyordum. Geçen gün internette izlediğim videolardan birinde Hektor'un on katı daha kart sesli bir Siyam görünce anladım ki, cinsi böyle. Her derdini ve isteğini anlatıyor. Bazen anlamadığım da oluyor ama genelde tahmin edebiliyorum ne söylemeye çalıştığını. Geçen gün kelebek girmiş eve. Çalışma odasındaydım ben, Hektor da dolaşıyordu evin içinde. Değişik bir tonlamayla miyavladı. Bu onun "başım dertte" ya da "bana yardım et" miyavlaması olduğundan hemen kalktım gittim. Kelebeği önce bulmuş, peşine düşmüş, sonra da kaybetmiş. Bul onu bana diyordu. Beraber Atahan'ın odasına baktık ama bulamadık. Dün akşam da mutfağı topluyordum. Gün boyunca mutfakta çok oturduğumuzdan bir sürü ıvır zıvır da orada toplanıyor. Akşam onları koyuyordum yerlerine. Hektor da tam ayağımın dibinde dolaşıyordu. Çalışma odasındaydı o, ben holdeydim. Çocuğum bak çok ayak altındasın, canın acıyacak dedim hatta ona, daha cümlemi bitirmeden patisine bastım, çünkü oradan koşmuş, tam benim durduğum yere gelmiş. Ben de o an elimdekileri koyuyor olduğumdan fark etmemişim geldiğini. Biz zaman zaman evin içinde çarpışıyoruz onunla hep böyle ben iş yaparken anlık koşup gelip ayağımın altına girdiği için ama hafif oluyor neyse ki çarpışmalarımız. Bir de onun böyle çıkıp gelebileceğini bildiğim için temkinli olmaya çalışıyorum. Bu sefer çarpışma değildi yalnız, ve ben diğer odada olduğunu zannettiğimden normal adım attım ve sağlam bastım patisine. Canı yandı gerçekten. Çok üzüldüm. Bakayım dedim bir hasar, kırık, çıkık var mı diye. Patisini havada tutarak kaçtı benden. Bir şey olmamış neyse ki, üç saniye sonra oyun oynamaya başladı ama ben o patiyi havada tutarak kaçışını gördüm ya, sinirlerim bozuldu. Oturdum ağladım. Oturmadım aslında patisine bakmak için yere uzanmıştım. Yattığım yerde ağladım. Ben ağlayınca o da üzüldü. Yanıma geldi. Patisini omuzuma falan koydu. Sonra biraz daha ağladım, onun iyi olup oyun oynadığını da  görünce üzüntüm geçti :O).

Sonra yine görüşmek üzere. 

8 Ağustos 2025

8 Ağustos 2025 - Cuma

      Bizim evin hemen alt köşesinde bir market var. Yakın ve düzayak olması büyük kolaylık sağlıyor. Genelde çoğu şeyi eve sipariş etsem de arada eksikleri almak için oraya da uğruyorum. Dün öğleden sonra birkaç şey almak için markete girmiştim. Peynirimiz de çok az kalmıştı, uğramışken onu da alayım dedim. Marketin alt ucuna et ve peynir kısmı yapmışlar. Peyniri tartıp, etiket yapıştırıyorlar, öyle alabiliyorsun. Raftaki direkt al çık paketler gibi değil. Ayrı bir bölme zaten, tezgah mevcut, oraya sadece market görevlisi geçebilir. Neyse, geçtim bölmenin başına bakındım, görevli yok. Bölmede olmasa bile yakındadır, işi vardır diye bir iki dakika bekledim, gelen olmadı. Reyon aralarına baktım, beklediğimi görmediyse sesleneyim diye, yok kimse. Kasaya kadar gittim. Kasada iki görevli, yanındaki bölmede de bir görevli oturuyordu. Hiçbir müşteri yok, işlem yapılmıyor. Peynir için yardımcı olmalarını rica ettim. Biri ötekine sen bak dedi, öteki, görevli gelir şimdi, reyondadır dedi. Bakmıştım tüm reyonlara ama onlar öyle deyince geri dönüp tekrar baktım. Kimse yok. Kasadaki kızlardan biri geldi, peynir vermeye geldi sandım, ıııh ben şarküteriyi bilmiyorum dedi, oradaki raflardan bir şey aldı gitti. Ben öyle peynirlere bakarak beklemeye devam ettim. Bu arada rahat bir 15 - 20 dakika geçti. Sonra dedim ki kendi kendime, bir peyniri alabilmek için bu kadar uğraşmamalıyım. Bir, bana ne olur peynir verin, demediğim kaldı. Müşteri yoğunluğu yok, başları kalabalık olsa anlarım, gelip bakan yok, ilgilenen yok. İt ite, it kuyruğuna şeklinde o, ona sen bak diyor, bu buna sen bak diyor. Ben bekleyip duruyorum. Elimde bir ürün vardı. Döndüm onu yerine bıraktım. O arada şarküteriyi bilmeyen hanım kızımız tekrar geldi, bana yardıma değil, yine bir şey almaya ya da bırakmaya. Aaaa hala gelen olmadı mı, ben de şarküteriyi bilmiyorum, dedi kasaya döndü Yine öteki arkadaşına git bak dedi. Birbirlerine sen bak - hayır olmaz sen bak dedikleri sürede ve buna harcadıkları enerjiyle bana bir kalıp peyniri otuz kere tartıp etiketleyip verirlerdi ama neyse. Zahmet etmeyin, ben aldığımı da bıraktım, gidiyorum dedim. Bu sefer yandaki bölmede oturan hanım kızımız kalktı yerinden, ben yardım edecektim, gitmeyin dedi. İyi de ne zaman edecektin, ben gittikten sonra mı? demedim. Çok da muhatap olmadım aslında. Buradan bir şey almak istemiyorum dedim, çıktım gittim. Eve gelince de marketin web sitesinden durumu anlattığım bir mesaj gönderdim. Aslında çok şikayetçi de olmadım. Olayı size yazdığımın daha kısa bir özeti şeklinde yazıp evime çok yakın olduğu halde bir daha o marketten alışveriş yapmayacağımı belirttim. Gerçekten de gitmeyeceğim. Bir iki saat sonra beni aradılar, peynir reyonu görevlisinin hasta olduğu için işe gelmediğini belirterek özür dilediler. Özrü kabahatinden büyük diye bir laf vardır. Bence bu tam öyle oldu. Market sabah onda açılıyor, ben uğradığımda saat üçü geçmişti. Kasada duran iki kişi ve yanlarındaki bölmede duran 1 kişi (ki bölmedeki büyük ihtimalle sorumlu gibi bir şeydi) bu görevlinin hasta olduğunu bilmiyorlar mıydı, sabahtan akşama hiç mi haberleri olmamış, bir kişi bile gelip peynir, et almak istememiş mi, hadi onlar kasada diyelim, bu marketin müdürü, amiri yok mu, hiç mi kimseye dememiş, görevlisi hasta şarküteriye de göz kulak olun diye. Hadi kimse o kişinin yerine bakamıyor, o zaman görevli reyondadır, bir daha bak diyeceklerine bugün görevlimiz rahatsız, o bölmede hizmet veremiyoruz de. Ben de beklemeyim. Ben böyle şikayet ilettiğim zaman kocamla oğlum onlar emekçi diyerek karşı çıkıyorlar genelde bana. Şikayet etmeyecekmişim, ne buluyorsam onunla yetinecekmişim.  Tamam tabi ki emekçiler ve ben de onlara yapılan her türlü haksızlıkta yanlarında olurum, en iyi şartlarda çalışabilmeleri için elimden gelen her şeyi de yaparım. Ama bu durumda benimki bir kapris ya da şımarıklık değildi. İstediğim şey onlara ekstra bir yük yükleyecek  ya da normalde görevleri olmayan bir şey de değildi. Çalışmakta oldukları marketin, biz müşterilere gelip almamız için sundukları peyniri, yine marketin kuralları gereği, tartıp etiketlemeleri gerekiyordu ki, ben kasada barkodunu okutup parasını verebileyim. O marketin varoluş sebebi satış yapıp para kazanmak. Market görevlilerinin orada çalışmasının sebebi de müşterilerin bu ürünleri alabilmesi için gerekli olan şartları sağlamak. Benim kızdığım müsait oldukları halde, üç kişi birden o an aktif bir şey yapmadıkları halde, ki müsait olmasalar ya da bana beş dakikaya yardımcı olacağım deseler, zaten ben anlayış gösteririm, umursamadan oturmaya devam edip işi birbirlerine kakalamaya çalışmaları. Sonuçta bir şey çıkacağını da sanmıyorum zaten. Beni merkezden aradılar özür diler gibi yaptılar, konuyu kapattılar. Kızlara dönüp de şikayet geldi dedilerse, onlar da arkamdan küfredip "Ne cins kadınmış bee, yarım saat bekledi, inat etti peynir peynir diye tutturdu, tam biz lütfedip yerimizden kalkar gibi yapmışken aldığını da bıraktı gitti, bir de utanmadan şikayet etti." derler. Çok üzüleceklerini, işlerini yapmadıklarını düşüneceklerini falan da sanmıyorum. Biz ülkecek çoğu şeyde ya merhametimizden (aman işinden etmeyim, ekmeğiyle oynamayım, emekçi o bir de ben zorluk çıkarmayım vb.) ya da bana ne diyerek umursamamızdan kaybediyoruz zaten. 

  Yine görüşmek üzere...